Pazartesi

“Kaçak” dediğiniz buralı olmasın?

(agos, 26 mart 2010) 
Başbakan Erdoğan’ın geçtiğimiz hafta BBC Türkçe Servisi’nin sorularını yanıtlarken söylediği “Ülkemde 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz.. Yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim” şeklindeki sözlerin yankıları hafta boyunca ilginçleşerek sürdü ve hayli öğretici oldu.
AKP yanlısı basının bu sözlere bir tür karartma uyguladığını öne sürmüştüm geçen hafta. Erdoğan’ın ve Hükümet üyelerinin takip eden günlerdeki tutumları bu tip bir karartmanın mümkün olabileceğini gösteriyor. Zira eylemi üstlenen pek olmadı. Erdoğan, baktı ki durum pek de parlak değil, iki gün sonra “Sözlerimi çarpıtıyorlar” demek zorunda kaldı. Yani söylenen söylendi tabii onu geri alamıyor da, efendim, basın çarpıtmış. Ciddiye alınmadı bu açıklama. Sonra baktı ki Erdoğan, bu çarpıtma argümanından ilerleme olmayacak “Kaçak dediğimi vurgulamıyorlar. Ben kaçakları kastetmiştim” deyiverdi. Oysa ki basın, yani bir kısım basın, açıklamayı gayet iyi anlamış ve aktarmıştı. Buralardan bir sonuç elde edemeyince kendisini eleştiren yazarlara yüklenmeye başladı. Hedefinde de Cengiz Çandar vardı. Zira Çandar bu meşhur sözlerden sonra “Başbakan’ın özür borcu var” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. Erdoğan’ın Çandar’a yanıtı şöyle oldu: “Bana özür dilemelidir tavsiyesinde bulunanlara sesleniyorum, kimden özür dileyeceğimizi çok iyi biliyorum. Sen kimin avukatısın yahu? Bir defa dürüst ol. Doğrunun avukatı ol, yanlışın değil... Biz yolumuzda aynen devam edeceğiz.”


Dolayısıyla Erdoğan’ın BBC’ye yaptığı açıklamalarda dilinin sürçtüğünü, yine öfkesine yenik düştüğünü düşünen varsa herhalde bu sözlerden sonra durumun hiç de öyle olmadığına ikna olmuş olmalıdır. Bu ve bu tip konular, Erdoğan’ın ve AKP’nin kendilerini gayet milliyetçi davranmak zorunda hissetiği konulardır. Çünkü a) zaten bu ve bu tip konularda gayet milliyetçidirler; b) bu ve bu tip konularda milliyetçi davranmamanın kendilerine neye mal olacağını iyi bilirler çünkü tabanları ile on yıllardır bu konuyu son derece milliyetçi bir çerçevede ele almışlardır, şimdi o pozisyondan çark edemezler.
Peki o açıklamadaki “Sen kimin avukatısın yahu? Doğrunun avukatı ol” ifadesine takılmadan geçmek mümkün mü? Son derece otoriter bir ses yok mu orada? Ki düşünün Cengiz Çandar herhalde demokratikleşme, TSK ile ilişkiler, Kürt Açılımı konusunda AKP’den desteğini esirgemeyen isimlerden biri. Bunu bildiği için mi Başbakan böylesine sinirleniyor, bu emredici, suçlayıcı, teşhir edici tonla konuşuyor? Yoksa konu, malum konu olduğu için  mi? Bana sorarsanız daha çok ikincisi. Sen kimin avukatısın, sorusu, bu ülkede sağcı politikacılar tarafından çoook uzun yıllardır söylenegelinmiştir. 70’li yıllarda Sovyetler’in avukatı olabiliyordu insanlar. 80’lerde de öyle. 90’larda PKK’nın avukatı olmak çok kolaydı. Şimdilerde de öyle. Ve tabii Ermeni sorunu konusunda sistemin pek sevmediği sesler her zaman Diaspora’nın avukatı olmakla suçlanmışlardır. Dolayısıyla topluma ve  gazetecilere bakışta çok da değişen bir şey yok, desem....
Neyse, şunla belki teselli bulabilir bir kesim. Bizim cemaatin önde gelenlerinden Bedros Şirinoğlu ile görüşecek Başbakan, Cuma günü. Yani  şöyle de düşünenler olabilir: Bir hata yaptığını farkında, bu hatasını tamir etmeye çalışıyor. Belki de gerçekten böyle olmuştur, bilemem. Bana sorarsanız, meşhur BBC çıkışının Batı dünyasında hayli tepki topladığını görmüş olmalı Erdoğan. Ve son birkaç yıldır araya giren uzun mesafelere rağmen hala Batı dünyası ile, hele böyle bir konuda köprüleri atmaya hazır değil.  Dolayısıyla “Bakın ben cemaat temsilcileri ile pekala görüşüyorum” mesajı vermek isteyebilir. Ve tabii ne olursa olsun liberal kesimin desteğini de kaybetmek istemiyor Erdoğan. Hele ki Anayasa’yı değiştirmeye çalışırken ve bunun için referanduma gitmeyi göze almışken. Ve referandumda işinin hayli zor olduğunu biliyorken. Erdoğan bu tip kritik süreçlerde liberal kesimin desteğine hep ihtiyaç duydu çünkü Batı dünyasının Erdoğan ve AKP’nin icraatlarına bakarken bu liberal kesimin görüşlerine bir tür “sağlama” muamelesi yaptığını biliyor. Yani bu kesim az sayıda kişiden oluşuyor olabilir ama özgül ağırlığı hem ülke içinde hem de ülke dışında fazla.
Bitirirken şu “kaçak” meselesine gelmekte fayda var. Erdoğan belli ki “kaçak” konusu vurgulanınca akan sular duracak sanıyor, “Ha, tamam o zaman, onları gönder canım” denecek sanıyor. Oysa dediğim gibi, ilk andan itibaren oturma süresi bitmiş Ermenistanlı Ermenilerin kastedildiğinden kimsenin şüphesi yoktu. Ve buna itiraz edildi. Çünkü, bu insanlar geçen hafta da yazdığım gibi 1915’te olanları sorun etmeyip bu ülkeye çok zor koşullarda çalışmaya gelmişler. E yani aslında el üstünde tutman lazım. Sonra bu durumda olan epeyce millet var Türkiye’de. Dolayısıyla sadece Ermenistanlıları mesele etmen bariz biçimde ırkçılık oluyor. Ve bana sorarsanız en önemlisi şu, “kaçak” meselesinde. Eğer onlarla sadece son bir haftadır yapılan röportajları bile okuduysanız, önemli bir konu gözünüzden kaçmamıştır herhalde. Çoğunun hatta hepsinin ailesinde köklerinde birMuşlu, Vanlı, Bitlisli, Sivaslı, Kayserili var. Kiminin dedesi, kimin yayası, kiminin tüm ailesi. Yani burada çalışmaya gelenler aslında buralı. Göndermişsiniz. Hepsi bu. Dolayısıyla “kaçak” derken dikkatli olmak lazım. Zira onlar hiç de kaçak filan değiller.. Çatlaklarını arayan sudur onlar, olsa olsa.  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder