Cuma

Açılımdan üzerinde tepinmeye: Dersim ziyaretleri..

(28 kasım 2014, blog)

Hikaye şöyle başladı. Efendim AKP Alevi açılımı yapacaktı ama bunu tabii ki halkla ilişkiler (PR) açısından kayda değer bir şekilde yapmalıydı. Kuru kuruya olmazdı. E o da nerede  olacaktı? Tabii ki Dersim’de. Değil mi ki AKP asıl derdi CHP’yi sıkıştırmak olmakla birlikte Dersim katliamı için –gerekirse- özür dilemişti? Evet bu tip bir özürde ne yapılmaması gerekiyorsa onu yapmıştı ama olsundu, AKP özür dilemişti, diğerleri dilememişti işte. CHP’den bir kişi (Sezgin Tanrıkulu) dilemeye kalkmış ama onu da ettiğine edeceğine pişman etmek için yine CHP içinden bilumum yeni Abdullah Alpdoğan’lar devreye girivermişti.
Neyse efendim ne oldu Davutoğlu kalktı Dersim’e gitti.  Açılım olarak da Dersim Müzesi’nin açılışıyla Tunceli Üniversitesi’nin adının Munzur Üniversitesi olarak değiştirileceğini muştuladı. Ama protestoler ve binlerce polis eşliğinde. Neyse baktı ki ziyareti uzatmanın alemi yok, kısa metraj bir programla geri döndü. Ancak bütün bu olup bitenlere MHP’nin itirazı vardı. MHP’ye göre Dersim Katliamı bölücü bir isyandı ve PKK ne ise Seyit Rıza ve arkadaşları aynısı idi. Bölücü bir isyana ne yapılması gerekiyorsa Cumhuriyet yönetimi de onu yapmıştı. Bahçeli’nin mantığına göre, dolayısıyla şimdi de  PKK’ya, Öcalan’a aynısı yapılmalıydı. MHP’nin Dersim meselesi bu kadar yıldır ortadayken neden böyle bir çıkış yaptığı, AKP’nin havuzuna neden su taşıdığı pek anlaşılamadı. Bir ihtimal çözüm sürecine bir de buradan yüklenelim demişlerdi ama yine düşündüklerinin tam tersi bir sonuca ulaşmışlardı. Gelin görün ki iş bununla kalmadı. Davutoğlu “Kolaysa gidin bunları Tunceli’de söyleyin” mealinde konuşunca, şu günkü manzaraya geldik.
Kalan kısmını biliyorsunuz, Bahçeli bir grup ülkücüyle kalktı Dersim’e gitti. Valilik binasında Dersim Katliamı’nın neden yapılmasının gerekli olduğunu anlattı,  bu arada kent ayağa kalktı, polis yine gaz su sıktı.  Bahçeli de yine ziyaretini yarıda kesip geri döndü.
Ne oldu? MHP’ye ve kimi yorumculara bakarsanız Bahçeli iyi yapmıştı, Davutoğlu’na gereken cevabı vermişti. Yine kimi yorumculara bakarsanız bir siyasi parti lideri her yere gidebilmeliydi, bunda bir gariplik yoktu, artık bunlar normal karşılanmalıydı.
Bu satırları Bahçeli’nin ziyaretinden birkaç saat sonra yazıyorum. Biraz sıcağı sıcağına vasfı taşımakla birlikte benim söyleyeceğim ise şu: Soğukkanlı düşünecek olursak bütün bu olup bitenler aslında korkunç.
Bir halk, bir kent düşünün. Devletin katliamına uğramışlar. Üstelik bu öyle böyle bir katliam değil. Devlet en gaddar yöntemlerini burada denemiş. Yıllarca bu katliam meşru görülmüş, ölenler kabahatli olarak gösterilmiş. (Bu elbette bir yandan da çok tanıdık geliyor). Ne zaman ki aradan yıllar geçmiş ve ülke, üzerindeki tozu toprağı silkelemeye başlamış, biraz da iç siyasi çekişmelerin de yardımıyla konu biraz daha hakkaniyetle konuşulmaya başlanmış ve “devlet”in bir özür dilemesi gerektiği fikri ağırlık kazanmaya başlamış.
Ancak ne oluyor? Şöyle oluyor. İktidar sürekli eline yüzüne bulaştırdığı Alevi açılımını burada ilan etmeye karar veriyor. “Özür dileyen” parti ya. Bağra basılmak istiyor. Zaten gerek Alevi, gerek Dersim meselesinde, gerekse diğer meselelerde esas hikaye bu. AKP’nin takıntısı yani. Bir adım attılar ve sevilmek, beğenilmek istiyorlar. Olmayınca bunu takıntı haline getiriyorlar: “Açılım yaptım niçin beğenmiyorsunuz, niçin bağrınıza basmıyorsunuz?” Bir hamle ile bütün meseleler hallolsun istiyorlar ama asıl önemlisi herkes ama herkes o büyük AKP denizinin içinde kaybolsun istiyorlar. Kürtler,  Aleviler,  Ermeniler.
Sen bu işi devlet olarak yaptın ve yapmak zorundaydın. Çünkü bu insanlara yıllardır çektiren de aynı devlettir. Fakat sen bunu yaptın diye insanlar AKP denizinde, Sünnilik/Türklük içinde erimek, kendilerini kaybetmek zorunda değiller. Bunu yaptın diye sana minnettar olmaları da gerekmiyor. “Tarafsız” bir devlet olarak yapman gerekiyordu, yaptın, o kadar. Ve üstelik bunlar başlangıç. Daha yapman gereken çok şey var.
Ama böyle olmuyor. AKP attığı her adımdan sonra, bilhassa Alevilik ve  Kürtlük meselesinde “aslında biriz, aynıyız” şarkısını okumaya başlıyor. Yüzyıllar boyunca egemenlerin asimile etmeye, yok etmeye çalıştığı insanlara ‘yeni egemen’ olarak “aslında biriz, aynıyız” denildiğinde  hangi  refleksleri uyandırdıklarını bilmiyorlar mı? Belki de biliyorlar ama toplumu o büyük denizde eritme hırsları ve takıntıları öyle büyük ki.
Neyse. Nihayetinde şu oldu. Davutoğlu kendince kurnazca bir hamle yaptı, MHP bütün o küntlüğüyle bu hamleye atladı. Sonuçta reel politik alanda belki AKP bu işten karlı çıktı, çünkü günün sonunda özür dilemiş bir AKP ve oraya gidip insanlara neden öldürülmeleri gerektiğini izaha kalkan bir MHP var. Ama asıl mesele herhalde şu: İktidarıyla, muhalefetiyle bütün bir siyaset o katliamın üzerinde, ölülerin üzerinde tepindi. O katliamdan bir şeyler devşirmeye kalktı.
Demek ki bu ülkede yüzleşme de böyle oluyor. Ne yapalım, alkışlayalım mı?

2 yorum: