Cuma

Hüseyin Aygün aynasında yeni statüko..


(agos, 17 ağustos 2012)

Geçtiğimiz Pazar akşamı CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün PKK tarafından kaçırıldığı haberleri son dakika gelişmesi olarak televizyon ekranlarına yansıdığında genişçe bir kesimin ilk reaksiyonu bu gelişmeyi “kabul edilemez” olarak ilan etmek oldu.  Evet cezaevlerinde çok sayıda milletvekili vardı ve AKP ısrarla bu konuyu çözüme kavuşturmuyordu ama Hükümet politikaları ne olursa olsun, bir milletvekilinin kaçırılmasını onaylamak ya da bu gelişmeye sessiz kalmak mümkün değildi.  Kimi bu tür şerhleri düşerek,  kimi ise hiç böyle kaygıları olmadan, genişçe bir kesim birleşti ve bu kaçırma hadisesine karşı çıktı. Tepkilerin genişlemesi üzerine de PKK Aygün’ü serbest bıraktı bildiğiniz gibi. Ancak Aygün’ün kaçırılma döneminde ve sonrasında “yeni statüko”dan ve milliyetçi kesimden gelen reaksiyonlar, keza Aygün’ün serbest bırakıldığında açıkladığı mesajlara yapılan yorumlar düşünüldüğünde şunu çok rahat görebiliyoruz: Aygün’ün kaçırılması  Kürt meselesine bakışta bir nevi turnusol kağıdı işlevi görmüş, kimin konuya “gerçekte” nasıl baktığı ortaya çıkmıştır. Aygün’ü kaçırarak PKK ne yapmak istedi gibi bir analize girecek değilim ama şunu söylemek gerekiyor sanki: PKK bu hamleyle Kürt ve Alevi meseleleriyle ilgili olarak yeni statükonun ipliğini pazara çıkarmak istiyorduysa, bunu başarmıştır.
Kaçırılmanın hemen sonrasındaki iki günlük süreçte, AKP milletvekili Şamil Tayyar’ın “danışıklı dövüş olabilir” çıkışı, yeterince irkilticiydi mesela. Tayyar’a son dönemde Kürt ve Alevi olan her ne varsa ona saldıran Akit gazetesi da katıldı. Bu gazeteye göre de Aygün’ün kaçırılması göründüğü gibi değildi. Burada asıl vurgu yapılan hiç şüphesiz Aygün’ün Tunceli’li bir Alevi oluşu ve klasik CHP çizgisinin dışındaki duruşuydu. Hatırlanacağı gibi 1938’deki Dersim katliamının CHP içinde tartışılmasını da Aygün sağlamıştı büyük ölçüde. Normalde AKP’nin seveceği, alkışlayacağı bu duruş, Aygün’ün Aleviliği söz konusu olunca hayli ihmal  edilebilir hale geldi. Bu, aslına bakarsanız iktidar blokundaki (artık Sünni blok da diyebiliriz buna) Alevi alerjisinin ve bu konudaki muhtemel tasarımların da bir göstergesi. Hem de önemli bir göstergesi.
Dolayısıyla meselenin özüne gelelim. Kürt meselesiyle ilgili olarak yeni dönemde AKP ve MHP’nin milliyetçi bir blok kurduğunu artık görüyoruz. Bu blok CHP’yi de BDP’nin yanına iterek, “bastırma” politikalarına karşı çıkan herkesi “terörist yandaşı” olarak sunmaya çalışmakta. CHP’nin Şemdinli çatışmaları sonrasında ortaya attığı “TBMM toplansın” önerisine AKP ve MHP’den gelen yanıtlar, tam da bu yöndeydi. Esasen AKP’ye ait bu politikaya MHP’nin de katılmasının önümüzdeki dönemde nasıl gelişmelere yol açacağını şimdiden kestirmek zor. Ancak hayırlı bir süreç olmayacağı açık. Hal böyle iken bu kaçırılma meselesinin gerek Hükümet gerekse MHP tarafından kullanılacağı da ortada. Zira Aygün’ün serbest bırakıldıktan sonra verdiği mesajlar aslına bakılırsa savaşa son verecek çabaları başlatmak için umut vericiydi. PKK’lılar artık eve dönmek istiyordu, savaşın anlamsızlığına dikkat çekiyorlardı.  Ayrılmak istemediklerini, demokratik özerklik için çaba gösterdiklerini söylüyorlardı.  Aygün’ün ağzından aktaralım mesela:
“İstediğimiz demokratik özerklik planı, hiç de silahlı mücadeleyi gerektirmeyen demokratik bir taleptir ve Avrupa'da pek çok ülkede vardır. Bu bakımdan biz de yürüdüğümüz mücadelenin artık çok anlamsız olduğunu biliyoruz' dediler..”
Böyle demişler.  Şimdi. Normalde bu sözlerin memlekette bir umut kıvılcımı yaratmasını beklersiniz değil mi? Normalde evet. Ama bu ülkede devletçi/sağ siyasetin hangi esaslara  göre yapıldığını biliyorsanız hiç de umut mumut yaratmayacağını bilirsiniz. Umutlanacak olanlar, Kürt sorununda eşitlik temelinde bir çözüm talep eden, silahların artık susmasını isteyen insanlardır. Ama  mücadele ettikleri vesayet sisteminin Kürt ve Ermeni sorununa bakışındaki tüm baskıcı/inkarcı politikalarını devralan AKP’nin ve ülkedeki milliyetçi damarın bu sözlerden memnun olmayacağı açıktır.
Zira bu cephenin çözümden anladığı savaşı sürdürmek ve Kürtler’i de Sünni-Türk “merkez” in uygun göreceği bir çözüme razı etmektir. Bunun dışındaki her türlü çıkış ve dinamik, bu milliyetçi/merkez cephenin saldırısı ile karşılaşacaktır. Denecektir ki, Oslo’da PKK ile görüşen AKP değil miydi? Evet öyleydi ama o köprülerin altından çok sular aktı ve AKP’nin son anda neden geriye döndüğünü en iyi açıklayacak olan yine AKP’nin kendisidir.  Muhtemelen yeni dönemde AKP ve MHP’den oluşan milliyetçi cephenin (ki buna BBP gibi küçük partiler de katılacak gibi görünüyor) yapacağı iş, CHP’nin Kürt Sorunu’nda yapacağı çıkışları büyük bir dikkatle izlemek ve yukarıda tarif ettiğim devletçi/sağ bakışın dışında kalan tüm önerileri “PKK ile aynı saftasınız” diyerek elinin tersiyle itmek ve CHP’yi daha da köşeye sıkıştırarak ülkedeki milliyetçi tabanı kışkırtmak olacaktır. Üstelik bu hesabın içine “Aleviler”in de ilave edildiğini, tetikçi yayın organları ve isimler aracılığıyla PKK Aleviler işbirliği gibi provokatif iddialar ortaya atarak bu kesim üzerinde de bir baskı kurulmak istendiğini görüyoruz, bu yöndeki ipuçları son dönemde iyice arttı. Dolayısıyla AKP’nin mevcut durumda 2014 sonrası Türkiye için öngördüğü formül, Sünni-Türk karakterin baskın olacağı, Kürt ve Alevilerin ise bu merkezin tanıyacağı bir hayat alanında, 2. kompartımanda yaşayacağı, üstelik bu denklemin altının sık sık çizildiği bir formül gibi durmaktadır. Bir diğer seçenek ise Alevilerin “farklılık” iddialarından vazgeçerek Sünniliğin bir motifi olmayı kabul etme ve –neden olmasın?- cemevlerinden vazgeçip camilerde saf tutmaya yavaş yavaş başlamalarıdır. Bu tavrın ipuçlarını geçen haftaki Agos’ta yayınlanan AKP milletvekili İdris Bal’ın raporundan ve AKP çevrelerinden gelen imalardan anlıyoruz. Keza Kürtler için de “Sünni” temelli bir uzlaşma önerildiği sır değil. Buradaki totaliter tavır, düşündürücüdür.  Bizim süs bitkisi pozisyonumuz ise aynen sürecek herhalde, daha geriye gitmezsek eğer.
Bu, Türkiye’yi aydınlığa çıkaracak bir formül değildir. Yeni dönemde demokratik ve bu toprakların çok parçalı yapısına uygun eşit bir Türkiye’den yana olduğunu ilan eden kesimlerin bu gidişatın tehlikelerine dikkat çekmesini umuyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder