Pazartesi

Gönderin de rahatlayın...

(agos, 19 mart 2010)

Esasında bu haftaki yazımı düşünürken aldığım notlar arasında ABD Kongresi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni Soykırımı Tasarısı’nın kabul edilmesinden sonra ülkede esen havayla ilgili bir haber vardı. 15 Mart Pazartesi günü Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, TBMM Dışişleri Komisyonu’na bilgi vermişti. Toplantıya ABD ve İsveç’ten çekilen büyükelçiler Namık Tan ve Zergün Korutürk de katılmıştı. Gazetelerde çıkan haberlere göre Komisyon’da iktidar ve muhalefet tek yürek olmuştu. Fakat bazı  küçük farklar vardı. Mesela MHP’li üyeler Ermeni protokolünün iptalini istemişlerdi. 16 Mart tarihli Akşam gazetesine göre ise CHP’li milletvekilleri oturma izni vizesi biten Ermenistanlı Ermenilerin sınırdışı edilmesini önermişlerdi. Ancak Bakan Davutoğlu, yine gazetenin haberine göre “Yaptırım sonuç getirmez” demişti.
Doğal olarak CHP’nin bu ırkçı tavrını konu edinecektim ki, Salı günü akşam saatlerinde Başbakan Erdoğan’ın İngiltere’de BBC’ye yaptığı açıklamalar ajanslara düştü. Şöyle diyordu Erdoğan:
“Bakın benim ülkemde, 170 bin Ermeni var; bunların 70 bini benim vatandaşımdır. Ama yüz binini biz ülkemizde şu anda idare ediyoruz. E ne yapacağım ben yarın, gerekirse bu yüz binine hadi siz de memleketinize diyeceğim, bunu yapacağım. Niye? Benim vatandaşım değil bunlar. Ülkemde de tutmak zorunda değilim. Yani şu anda bizim bu samimi yaklaşımlarımızı bunlar bu tavırlarıyla ne yazık ki olumsuz istikamette etkiliyorlar, bunların farkında değiller.”

Hakikaten kan dondurucu. Manzara şu: Dünyanın önemlice bir kesimi ülkenizi başka bir etnik grubu soykırıma uğratmakla suçluyor. Siz bunu kabul etmiyorsunuz. “Yapmadık” diyorsunuz ve bu ülkeleri bu tezinize ikna etmeye çalışıyorsunuz. Ülkenizde bir zamanlar milyonlarca üyesi olan o halktan bugün 70 bin kişi kalmış. Ve o halkın kurduğu ülkede, muhtemelen soykırıma uğradıklarını düşünen binlerce insan bunu mesele etmeyip yıllar sonra ülkenize gelmiş, çok zor şartlar altında yaşamaya çocuklarını okutmaya çalışıyor. Ve siz bir zamanlar iktidarda bulunan bir partinin soykırım yapmadığını ispat etmek için işte o insanları –ki Erdoğan’a göre bu kişilerin sayısı 100 bindir- zorla geri gönderiyorsunuz. Ne için?  Soykırım yapmadığınızı ispat etmek için.

Şunu bu sütunda defalarca yazdım: Evet AKP statüko dışı çıkışları olmakla beraber milliyetçi muhafazakar bir partidir. Ve kritik meselelerde partiye rengini veren işte bu köktür. Bütün o protokol adımlarına, Kürt açılımı çıkışlarına rağmen, bir yerlerde bir şeylerin sırıttığını yaklaşık bir yıldır söylüyorum. Son olarak daha geçen hafta yazmıştım. Evet şimdi bu son açıklama için denecektir ki, “Bunlar iç politika manevralarıdır”. Bence bu açıklamanın ya da tezin hiçbir geçerliliği yoktur. Toplumda iç düşmanlığı körükleyen bir iç politika ne zamandan beridir “politika” olarak adlandırılıyor ki?
Yeni bir evreye girdik. AKP demokratikleşme ve  TSK’nın etkinliğini geriletme yolunda attığı adımlarla Batı dünyasında topladığı tüm puanları şu son bir yıldır har vurup harman savurmakta.  Belki de TSK’yı iyice gerilettiği için artık AB çevrelerine ve ABD’ye ihtiyacı olmadığını düşünüyor. Biraz fazla şüphecilik gibi gelebilir bu sözler ama kabul etmek lazım ki böyle düşünmek için epey sebebimiz var. Şu son bir yılda AB ile ilişkilerimizi hatırlayalım yeter. Yapılan bu son açıklama ile Türkiye’nin Batı dünyasından daha da uzaklaştığını kabul etmemiz gerek. Zaten AKP yanlısı basın da herhalde bu çıkışın şık olmadığınının farkında olsa gerek ki, 17 Mart sabahı Erdoğan’ın açıklamalarını sayfalarında büyütmedi. Yeni Şafak birinci sayfada diplerde bir yerlerde bir haberin içinde “Erdoğan Türkiye’deki kaçak Ermeni işçilerin durumunun gözden geçirileceğini söyledi” ifadesini kullandı. Zaman gazetesi haberi birinci sayfaya layık görmedi. Star gazetesinin birinci sayfanın altlarında bir yerlerde haberi yayınlarken kullandığı başlık ise ibretlikti: “Ülkemdeki 100 bin Ermeni göçmen iyi niyetimizi gösterir”. Birinci sayfada haberin ayrıntısında Ermenistanlı Ermenilerin geri gönderilebileceğinden hiç söz edilmiyordu.
Peki ne olabilir? Batı dünyası bu resti görüp parlamento oylamalarına bir ara verebilir. ABD’de tasarının zaten Genel Kurul’a gelmesi beklenmiyordu. Bir ihtimal, beklenen olur ve tasarı Genel Kurul’a gelmez. AKP de der ki kendi kendine “Bakın yola geldiler..” Diyelim ki böyle oldu. Peki meselenin özü değişir mi? 1915’te yaşananların soykırım olduğunu düşünen parlamentolar ve ülkeler fikirlerini değiştirir mi? Sonra da Erdoğan baktı ki her şey yolunda gidiyor Ermenistanlılara “Tamam tamam kalabilirsiniz” der, her şey çözülmüş olur. Öyle mi?
Peki oraya gelmeden, şimdi, şu günlerde neler olabilir? Erdoğan’ın bu çıkışından sonra toplumda Ermenistanlılara bakış nasıl olur, Ermenistanlı ile Türkiye Ermenileri arasında farkı bile bilmeyen milliyetçi muhafazakar tabanın bakışı nasıl olur? Herhalde kahin olmaya gerek yok.
Açıkçası içimden şunu demek geliyor Ermenistanlılara: Resti görün, önce siz gidin. Ama diyemem bunu tabii ki, benim onlara göre tuzum kuru. Oturduğum yerden konuşmak kolay. Dolayısıyla bunun dememiş olayım.
Peki şöyle bir şey olabilir mi? Erdoğan’ın bu çıkışından sonra Türkiye’deki Ermenistanlılara toplumun hiç olmazsa önemlice bir kesimi tarafından sahip çıkıldığına tanık olabilir miyiz mesela? Olabilir mi? CHP’yi filan kastetmiyorum tabii, okudunuz, bu fikir onların aklına Erdoğan’dan da önce gelmişti. Daha sivil ama daha elle tutulur bir sahiplenme ortamı oluşabilir mi? Bilmem ki..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder