Pazartesi

Hangi dosyayı açsak..


(agos, 15 mart 2013)

Gündemin koşturmacası içinde geçtiğimiz hafta iki gelişme üzerinde yeterince durulmamış olabilir. Bunlardan biri MİT’in daha önce TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdiği, komisyon üyelerince bilinen ve geçtiğimiz hafta Malatya Davası duruşmasına gönderilen Seferberlik Tetkik Kurulu ve Özel Harp Dairesi hakkındaki rapor. Diğeri de şu meşhur Kozmik Oda incelemesinden çıkan bilgiler. MİT Raporu ile başlayalım.
Bu rapor aslına bakılırsa MİT'e gelen ihbar mektuplarından oluşuyor. MİT, TBMM Darbeleri Araştırma Komisyonu’nun kendisinden belge istemesi üzerine, bunları hiçbir yorumda bulunmadan –bir anlamda, doğruluğunu garanti etmeden-  göndermiş. Bu rapor geçtiğimiz hafta Malatya 3'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen Zirve Yayınevi Davası duruşmasına da ulaştı. 290 sayfadan oluşan rapor/mektupların 2007 -2008 yıllarında Özel Kuvvetler Komutanlığı üyelerince gönderildiği anlaşılıyor.
Mektupların bir kısmı daha önce de gazetelerde haber olmuştu gerçi ama bazı bilgiler yeni aleniyet kazandı. Kabaca bakalım. Raporda yer alan ihbar mektuplarından birinde Rahip Santoro, Hrant Dink ve Malatya Zirve Yayınevi cinayetlerinin Seferberlik Tetkik Kurulu Başkanlığı tarafından planlandığı söyleniyor. Aynı mektupta STK’ya bağlı  Siyah ve Beyaz Kuvvetlerin Türkiye genelinde 2 bin 500'e yakın mensubunun bulunduğu belirtiliyor. İhbar mektubunda ayrıca sivil kişilerden seçilen Turuncu Kuvvetler ile Yeşil Kuvvetlerin de bulunduğu söyleniyor.
"Siyah Kuvvetler" ve "Beyaz Kuvvetler" listelerinde Türkiye genelinde teşkilatlandırılmış kontrgerilla elemanlarının özel bilgileri var. Buralara seçilen vatandaşlarla irtibatın "ömür boyu" sürdüğü kaydedilen raporda, suça bulaşan ve disiplinsizlik yapanların turuncu listeye alındığı notu da düşülmüş.(Taraf, 6 Mart 2013)
Bir diğer mektupta ise Seferberlik Tetkik Kurulu’nun Hatay'daki yurttaşları 'Kurtarılacak Önemli Kişiler', 'Kuvvetli ve Nüfuzlu Şahıslar' ile 'Şüpheli ve Zararlı Şahıslar' başlığı altında tasnif ettiği ve fişlediği görülüyor. İlk grupta eski milletvekilleri, belediye başkanları, sanayiciler, çiftçiler ve tüccarlar var. İsimlerin karşısında "Bölgede saygın bir şahsiyettir. Mukavemete bölge dışından daha faydalı olur" deniyor.
İkinci grupta  kimi milletvekilleri ve aileleri, MHP’liler, DYP’liler, belediye başkanları, emniyet müdürleri, kimi bürokratlar, akademisyenler, okul müdürleri, esnaf ve iş adamları var. Bazı isimlerin karşısında, "Sağlam, güvenilir, devletine ve milletine bağlı milliyetçidir. Çevresini müspet yönde etkiler" deniyor. Bazıları için de “Aktif ve pasif mukavemet yaparak Gnh. (Gayri Nizami Harp) harekatını olumlu yönde etkileyebilirler. Türk’tür.” ifadesi yer alıyor.
Üçüncü listede ise yörenin Alevi ve Hristiyan önderleri ve ruhani liderleri, ÖDP'liler, kapatılan HADEP üyeleri, İHD'liler, belediye başkanları, akademisyenler, gazeteciler, işadamları ve çiftçilerden oluşan 123 kişinin adı var. Bu kişiler için "Alevi sol her türlü yasadışı işle irtibatı vardır", "Suriye sempatizanı", "Kürt asıllı bölücü", "Aşırı sol" ifadeleri geçiyor. (Radikal, 6 Mart 2013)

MİT’e gelen ihbar mektuplarından oluşan raporun en önemli kısımları bunlar.  Hrant  Dink, Rahip Santoro ve Malatya katliamı burada da karşımıza çıktı. Keza mektuplarda AKP Hükümeti’ni zor durumda  bırakmak/düşürmek için girişilecek eylemler de var. Belki bunların bir kısmına ihtiyatla yaklaşmak gerekebilir. Ancak “bu eylemlerde ileriyi göremeyen heyecanlı milliyetçi gençler kullanılabilir” şeklindeki ifadeler,  yabana atılmamalı, kanımca. Son dönemlerdeki reaksiyoner gösteriler bu profile fazlasıyla uyuyor. Keza aynı mektuptaki Siyah Kuvvetler’e korsan ülkü ocakları kurdurulması ve gençlerin bu şekilde yönlendirilmesi de bir kenara not edilmeli. Bunlar tabii dediğimiz gibi 2007-2008 döneminden mektuplar.  Ancak burada bilhassa Hatay’la ilgili bölümlerin ciddiye alınması gerektiğini anlayabiliyoruz. Hem gelen mektup hayli detaylı, hem de fişlemelerde gördüğümüz bilgiler. Bilhassa Aleviler ve Hıristiyanlar hakkında özel  bir çalışma yapıldığı açık. Dolayısıyla Hatay’daki bu fişleme ve örgütlenme faaliyetinin ne olduğunu, hala sürüp sürmediğini öğrenmek hakkımız. En önemlisi Hatay’ın yanısıra hangi kentlerde bu tip faaliyetler gerçekleştirilmiştir, bu faaliyetler hala sürmekte midir ve bu listeler şu an kimlerdedir? Bu soruların muhatabı elbette ki siyasi otorite.
Gelelim ikinci gelişmeye. Geçtiğimiz hafta gözümüzü çevirdiğimiz başka bir yerde de benzer  tablo ile karşılaştık. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast iddiası ile başlayan soruşturmada "Kozmik Oda" ya girilmişti hatırlayacaksınız. Oda'dan çuvallar dolusu evrak ve 38 klasör belge çıktığı yazıldı. Radikal'in haberine göre belgeleri inceleyen Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili, dava açmaya hazırlanıyor. Habere göre Savcı'nın açacağı dava Arınç'a suikast iddiasıyla sınırlı olmayacak. 6-7 Eylül olaylarından 1 Mayıs'a, Çorum, Sivas olaylarından faili meçhuller ve Hrant Dink cinayetine kadar pek çok vakayı da kapsayacak. Zira aramalarda “azınlıklara” ilişkin belge ve bilgilere rastlanmış.
Devlet içinde süren müthiş bir hesaplaşma var. Ve bitmedi. Hala sürüyor. Bunu biliyoruz. Dolayısıyla elimize geçen, duyduğumuz, gördüğümüz belgelere her ne kadar ihtiyatla yaklaşsak bile, ortaya çıkanlar devletin esasen kendi toplumuna karşı örgütlendiğini,  Hıristiyanlar,  Aleviler, Kürtler, solcular için apayrı bir örgütlenmeye gittiğini bir kez daha apaçık gösteriyor. Devletin dışarıya “medeniyetler beşiği” olarak sunduğu Hatay’da bile, perde gerisinde ne tür faaliyetler yürüttüğünü gördük. Bu, aslında tüm Türkiye için geçerlidir. Hangi dosyayı açsak, altından kontrgerilla, azınlıklar dosyaları/operasyonları ve devletin o bitmeyen paranoyası çıkıyor. Ve devletin bu refleksiyle hala yüzleşebilmiş değiliz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder