Pazartesi

Doğan görünümlü şahinler..


(agos, 25 ocak 2013)

19 Ocak akşamı, yani Şişli’de buluşup Agos’un önüne yürüyüp Hrant’a “Buradayız Ahparig” diye seslendiğimiz günün akşamı CNN Türk’te bir program vardı: Aykırı Sorular.. Programının sunucusu Enver Aysever, Karin Karakaşlı ve Hayko Bağdat’ı konuk olarak çağırmış, konu başlığını da “Türkiye’de Ermeni Olmak” diye seçmişti. “İzleyelim” diyerek ekran karşısına geçtik. Ekran başından kalktığımızda ise ağzımızda zift gibi bir tad kalmıştı. Elbette ki Karin ya da Hayko yüzünden değil. Sunucu Enver Aysever yüzünden. Zira programın ortasında bir yerde şöyle bir soru sordu Aysever:
“Mesela 2015 yılında önce Amerika’da karar geçse, Başkan çıksa dese  ki 1915 soykırımdır, jenosittir, ardından da BM’de jenosit kararı alınsa, Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün yaşayan insanların karşısına milyarlarca dolarlık tazminat davaları gelse, bu ülke bambaşka bir tabloyla karşı karşıya kalsa, ki en çok tartışılan o, ‘Bu iş güzel de yarın çoluğumuzun çocuğumuzun yoksullaşmasına gidecekse’ denen bir şey. 2015’te jenosit dendiği gün 1) bu topraklarda yaşayan insanların dedelerine soykırımcı denecek 2) bu kadar tazminatlarla bu ülkenin halkının sırtına korkunç bir yük daha binecek, o zaman ne olacak? En çok da bu konuşuluyor. Çünkü bu bir komplo,  bu komplonun içinde sizler olduğunuz kadar bizler de varız, (kameraya bakarak, konuklarını kastederek) 2 arkadaşım biraz da soğuk tarafından konuşsun, e onlar da bu ülkenin toprakları,  bu tazminatları onlar da ödeyecek, ne olacak, ne yapmak gerekiyor, sonuçta hepimiz aynı coğrafyanın çocuğuyuz, ne hissedersiniz, ne yapmak lazım?”
Kan dondurucu bir soruydu bu. Ekran başında hepimiz mıhlandık kaldık. Her şeyden önce Aysever açık bir biçimde soykırımın tanınması için mücadele eden, Hükümet’ten, devletten bir tanıma bekleyen tüm Ermenileri toplumun önüne fırlatıyordu. Bilhassa da orta sınıfa -yoksul kesime seslenerek “Bakın bu iş olursa parasını siz vereceksiniz, yoksullaşacaksınız” diyordu. Değme faşistin, değme milliyetçinin, değme think-thank’cinin, lobicinin aklına gelmemiştir bu. Muhtemelen “Devlet aklı”nın da aklına gelmemiştir. Ben en azından duymadım hiç bugüne kadar. Peki, böyle bir sorunun/görüşün, CHP çevrelerinde bulunmuş, sol sosyalist gazetelerde yazmış,  sol cephede olduğunu söyleyen bir kişiden gelmesine ne demeli? Evet biz de biliyoruz Kemalizmin, devletçiliğin, milliyetçiliğin bu ülkede sol/sosyal demokrat görüş üzerindeki etkisini, ağırlığını; bu çevrelerin resmi görüşten bir türlü kopamadıklarını. Mesele 1915 olunca milliyetçilerin, muhafazakarların, devletin sahiplerinin ve kendini solda zanneden kimi çevrelerin ton farklılıklarıyla da olsa aynı görüşü paylaştıklarını. Bunların hepsini biliyoruz. Ama böyle bir soru?  Şunu söylemek lazım ki aslında şaşırtıcı değil. Solun, daha doğrusu solun bir kısmının resmi görüşle kopmayan göbek bağına ek olarak bir de şöyle bir durum görülüyor burada. Aklınca, yoksul kesimlerin rızkını gözetiyor. “Aman” diyor, “halkın üzerine bir de  böyle yük binmesin..” O düşünüyor halkını bir tek. Bunu duyan halk o “solcu”nun peşinden gitmez mi?  Ve elbette “soykırım tanınsın” diye ısrar edenler, halkın rızkına da göz dikmiş olmayacaklar mı? Hesap budur, belli ki.

Üstelik bununla da yetinmedi Aysever. Deşifrede okuduğunuz gibi araya bir yere de, Türkiyeli Ermenileri de kastederek, “onlar da ödeyecekler bu tazminatları” lafını sıkıştırdı. Yani, biraz önce yeterince mideniz bulanmadıysa, şimdi artık kusabilirsiniz demek ister gibiydi. Ermenileri gayet ucuz, çiğ bir biçimde toplumun önüne attığı yetmezmiş gibi, “o para sizin de cebinizden çıkacak ha” diyerek onları da korkutmak ister bir haldeydi Aysever. Ne düşündü acaba? “Ha tamam o zaman biz de vereceksek, olmasın tazminat mazminat” deneceğini mi?
Aklımıza hakim olmaya çalışıyoruz. Ama sormak mecburiyetindeyiz: bir ülke, yerleşik bir etnik grubun, yaşadığı topraklardan katledilerek, sürgün edilerek  kazınmasını, böyle mi tartışır allahaşkına? Binlerce masum sivil katledilmiş, kadın çoluk çocuk sürgün edilmiş, mallarına mülklerine el konmuş, pay edilmiş, milyonlarla sayılan bir millet, 50 bin kişilik bir azınlığa düşürülmüş, bu el konan mallar mülkler sayesinde ekonomi millileştirilmiş. Yetmemiş, cemaat üyeleri hala bir de  Cumhuriyet döneminde el konan vakıf mallarını geri almaya çalışıyor. Bir solcu, herhalde bunun utancıyla yaşar normal bir ülkede.
Bizde değil. Çünkü bizim solumuz çok özel bir soldur. Milliyetçilerin bile aklına  gelmeyenleri bulur, çıkarır, piyasaya sürer. Bu ülkenin derin suç ortaklığında ona düşen pay budur. Şu da var ayrıca: Bir televizyoncunun böyle soruları sorabilmesi, solu geçtim, bu ülkenin de utancı olmalıydı. Olmadı. Yine biz, eşimiz dostumuzla ekran karşısında midemize yumruk yemiş gibi, iki büklüm kaldık. Yine kendi aramızda dertleşerek kaldık. Resmi ideoloji ve onun ortakları ise neşelerini korudular.
Bitirirken..Programa başlık olarak “Türkiye’de Ermeni Olmak” seçilmişti. Madem o kadar merak ediyor bu arkadaşlar, söyleyelim. Türkiye’de Ermeni olmak, böyle sorular karşısında bile (Karin ile Hayko’nun yaptığı gibi) soğukkanlılığını, kibarlığını muhafaza etmektir. Türkiye’de çoğunluk olmak ise gayet rahat böyle sorular sorabilmek ve siyasi pozisyonunu korumaya devam etmek (ya da ettiğini zannetmek) demektir. Denklem budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder