Salı

Karanlığın 6 yılı..


(agos, 18 ocak 2013)

Ahparig, durum şöyle. 6 yıldır bir duvara çarpıp çarpıp geri geliyoruz. O duvarı oraya kimin diktiğini, o duvarın hala olduğu gibi durmasını kimin istediğini iyi biliyoruz. Ama bunları bilmek, yıldırmıyor kimseyi. O duvarı geçmek için herkes elinden geleni yapıyor.
Bu yıl da tuhaf gelişmeler oldu. Ombudsman seçeceğiz deyip duruyorlardı ya hani. Kamu denetçisi diyelim ya da. Bu ombudsman, devlet ve birey, ya da devlet ve toplum arasındaki uyuşmazlıklarda “çözüm” getiren bir rol üstelenecek. Resmi tanımı şöyle: “Kamu hizmetlerinin işleyişinde bağımsız ve etkin bir şikayet mekanizması oluşturulması suretiyle idarenin her türlü eylem ve işlemleri ile tutum ve davranışlarını; insan haklarına dayalı, adalet anlayışı içinde hukuka ve hakkaniyete uygunluk yönlerinden incelemek, araştırmak ve önerilerde bulunmak.”
İşte bu ombudsmanı; seni 301’den mahkum eden,  hani, “Benim ölüm fermanımdır” dediğin, hani “Burada yaşayamam, arkadaşlarımın yüzüne bakamam” dediğin kararı Yargıtay’da imzalayanlar arasından seçtiler. Bu kadarla kalmadı. Bu vesileyle bir baktık ki, o kararı imzalayanlar Yargıtay Başkanı olmuş, Yargıtay Başsavcısı, Yargıtay Ceza Dairesi Başkanı, HSYK üyesi olmuş. O kararı imzalamak, sanki terfi etmenin bir nevi gerekşartı gibi olmuş. Sonra zaten o karara imza atanların hepsini tek tek aradı arkadaşlar. Öğrendik ki kararın imzalanması yönünde ağır bir milliyetçi bir hava varmış o günlerde. İmzalamayanların önünün kapanacağı fısıldanmaktaymış kulaktan kulağa. Hepsini yazdı arkadaşlar Agos’ta. Bir iki gazete alıntı yaptı, o kadar.  AKP’nin önde gelen bir ismi sonra, çok sonra dedi ki, “Bilseydik, seçmezdik..” İnanalım mı, bilemedik. İnanmak isteyen, inansın dedik. Ha, bir de yeni ombudsmanımız seçildikten sonra “Dosya önümüze Fırat Dink diye geldi, Hrant olduğunu bilmiyordum” dedi, sanki mesele buymuş gibi. Neyse zaten diğer Yargıtay üyeleri “Herkes dosyayı da, ne manaya geldiğini de iyi biliyordu” diyerek  yalanladılar yeni ombudsmanı. Bu cephede manzara epey hazindi, öğreticiydi.

Bu vaziyette 19 Ocak yaklaşırken geçen hafta Yargıtay Başsavcılığı’ndan bir görüş geldi. Hani geçen sene karar vermiş, örgüt bulamamışlardı ya. Karar haliyle temyize gitmişti. Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin karar vermesini bekliyorduk. İşte Başsavcı dedi ki “Örgüt vardır. Bu cinayet örgütlüdür..” Şimdi Daire’nin de bu karara uyup uymayacağı merak konusu. Uyarsa, yerel mahkeme de kararında direnmezse, dava yeniden başlayacak. Ama tabii yine o malum tetikçiler ve etrafındakiler yargılanacak. “Kamu görevlileri” için hala ses seda yok devletten. Avukatlar kaç defa başvurdular. “Cinayet işleneceğini bildiği halde Hrant Dink’i korumayanlar, şüphelileri izlemeyenler, ve tabii şüphe uyandıracak biçimde yakından izleyip bir şey yapmayanlar, delil karartanlar, işte o malum şahıslar, hepsi yargılansın” dediler, mealen.
Yok. Güya bir soruşturma var ama dosya kapalı. Bilmiyoruz ne olduğunu. Takip edebileceğimiz hukuki bir süreç yok. Dolayısıyla dava yeniden başlasa bile, Fethiye Abla’nın deyimiyle, 6 yıl sonra başladığımız yere döneceğiz. Ha, güç bela bunun örgütlü bir iş olduğunu devlete kabul ettirebildik mi dersen, evet o var. Tabii zamanlaması da ilginç oldu, bu Başsavcı görüşünün. Sanki biraz yürüyüş öncesi kızgınlığımızı dindirmek istediler gibi düşünmedik değil.,
Bir de dikkatimizi bir şey daha çekti. Yargıtay Başsavcısı’nın görüşünden bahsediyorum. Şöyle  bir ifade vardı görüşte:
“Son olarak 19.02.2007’de sırf başka din ve milliyetten olması nedeniyle Fırat (Hrant) Dink’in öldürülmesi sistemli, planlı ve organize bir örgüt faaliyeti kapsamında devletin birliğini bozmaya, Türkiye’yi uluslararası arenada sıkıntıya sokmaya yönelik eylemler olarak değerlendirilmelidir.”
Böyle bir devlet bu, Ahparig. Apaçık ırkçı, faşist bir cinayeti bile “devletin bütünlüğünü, birliğini bozmaya yönelik” görüyor. Kafası başka türlü çalışmıyor. Tek derdi devletin bütünlüğü. Bu ülkedeki her kıpırdanmayı ülkenin birliğine ve bütünlüğüne yönelik görüyor. Faşizmi bile. Bununla da kalmıyor bir de senin öldürülmeni “Türkiye’yi uluslararası arenada sıkıntıya sokmaya yönelik” olarak görüyor. Yine derdi devlet. Yine derdi Türkiye’nin konumu, pozisyonu. Dert, ülkenin her yerine sinmiş ırkçılık, milliyetçilik değil.  Bu yargıyı kimlerin bu hale getirdiğini sen de, ben de iyi, biliyoruz. Ama bu yargıyı kimlerin bu halde tuttuğunu da gördük işte bu yıl, bir kez daha.
Bu yıl olup bitenlerden başlıcaları bunlar işte. Biz yarın yine senin düştüğün yerde olacağız. “Buradayız Ahparig” diyeceğiz.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder