(agos, 28 aralık 2012-4 ocak 2013)
Bilhassa ekonomistler yıl biterken sonraki yıla ilişkin tahminler yapmayı severler. Bu tahminlerin bazıları tutar, bazıları tutmaz. Sonra da bu tahminlerin niçin tutmadığını izah ederler. Asıl maharet, işin bu kısmındadır. Futbol yorumculugunda ve ekonomistlikte tahminin niçin tutmadığını iyi izah etmek şarttır. Neyse, ben de dedim ki yılın bu son sayısında ben de 2013’e ilişkin tahminlerde bulunayım, seneye hepimiz yine buradaysak ne kadarı tuttu, ne kadarı tutmadı bakarız. Sonra da niye tutmadığını açıklamaya çalışırım.
-Roboski ile başlayalım. Malum bugün yıldönümü. Hükümet açısından utanç verici bir yıl geçirdik. Bunu bu sütunda sık sık dile getirdim zaten. 2013’te de Hükümet’in bu “inkarcı” çizgisinin devam edeceği öngörülebilir. Ancak birkaç adım da atılacaktır, muhtemelen. En azından AKP’yi gözü kapalı savunanların eline biraz malzeme vermeye gerek görebilir Hükümet, mevcut durumda hiç malzemeleri yok çünkü. (Tam da bu yazı bittiğinde Meclis Alt Komisyonu’nun her yöne çekilebilecek, ama Hükümet’i aklayan taslak raporu çıktı. Asıl rapor seneye.)
-Başkanlık sistemi. Belli ki bu konuda (pozitif ya da negatif) epey yol alınacak. AKP’nin şartları epey zorlayacağını, beceremezse mevcut durumda revizyon yapacağını düşünebiliriz. 2014’te Cumhurbaşkanını zaten halk seçecek. Yani bir şekilde başkanlık sistenime girmiş gibi oluyoruz. Bir ihtimal bir Anayasa değişikliği ile partili cumhurbaşkanı formülü ile yetinilebilir.
-Abdullah Gül’ün ne cumhurbaşkanı adayı olacağını, ne de Başbakan olacağını düşünebiliriz. Elbette, manzara epeydir zaten böyle. Ancak yine de son ana kadar bu “alternatif çizgi” pozisyonunu koruyacağını, Erdoğan cephesini huzursuz edeceğini öngörebiliriz. Sürpriz? Yani adaylık? Büyük sürpriz olur.
-Kürt sorunu. Belirsizlik sürecektir muhtemelen. Şahsen Öcalan ile temasların biraz da olsa alenileşmesini bekliyordum ancak olmadı. Temas var mı yok mu, varsa ne aşamada bilemiyoruz. Hükümet muhtemelen bu yılki pozisyonunu sürdürecektir. Ancak yine de Başkanlık sistemiyle bağlantılı olarak yeni açılımlar gelebilir. Eyalet sistemi, hayata geçirilemese bile, gündemi uzun bir süre meşgul edebilir. Ancak mevcut durum KCK operasyonları ile birlikte siyasal Kürt hareketi üzerindeki baskının süreceği yönünde. Dokunulmazlıkların da bir şekilde zamana yayılacağını, ancak gidişata göre yeniden masaya sürülecek bir pey vasfını koruyacağını düşünebiliriz.
-Hükümet-Cemaat: Tahmin yapmak marifet değil, gerilimin süreceği açık. Böcek meselesini de bu gerilimle ilişkilendirenler az değil. Bunu tam olarak bilmek zor olsa da, “barış” hiç de yakın görünmüyor.
-CHP: Bu sarsak hali sürecek gibi görünüyor. Sarıgül meselesi partiyi epey meşgul edecek, belli. Ben bu iş zor sanki diyorum. Nedeni için yer kalmadı, bu hafta yerimiz az. Malum yılbaşı.
Bakalım ne kadarı çıkacak. Neyse, herkese iyi bir yıl diliyorum.
Geçen hafta 2013 tahminlerimi yazmıştım, fakat yılbaşı
sayısı nedeniyle yerimiz az olduğundan kısa kesmiştim. Bu hafta devam edebiliriz
diye düşündüm, siz de sıkılmadıysanız. Bazı konulara hiç değinemedik çünkü
-Türkiye-AB ilişkileri ile başlayalım. İlginç bir yıl
olacak. Türkiye’nin AB tarafından hazırlanan ilerleme raporunu çöpe atıp kendi
kendine ilerleme raporu yazması AB çevrelerinde endişeyle karşılanabilir,
Türkiye’nin ruh hali açısından. Bilemiyorum bunu yapan başka bir aday ülke oldu
mu tarihte. Avrupa ile –ruhsal düzeyde de-gayet problemli bir ilişkimiz
olduğunun en açık göstergesi bence bu. Anladık,
Avrupa ile mesafeli bir ilişkin
olabilir. Mümkündür. Ama böyle bir durumda takınacağın tavır bellidir. Ama hayır
AKP’nin (ve belli ki toplumun bir kesiminin) istediği daha başka. Biz her türlü
tek tipçiliği, otoriterliği yapalım ama Avrupa bize hayran olsun, bizi sevsin,
beğensin istiyoruz. Beğenmedikleri zaman da çok kızıyoruz. Ulusal kanat başka
türlüydü. “Bunlar bizi bölecek” diye açık, hem fiziki hem de ruhsal bir varoluş
krizi yaşıyorlardı. Kapitalist-otoriter muhafazakarlık ise başka türlü çıktı.
Böbürlenmenin kompleksle içiçe geçtiği, derslere konu olabilecek bir ruh hali.
Ve üstelik eski –ulusal diyebileceğimiz-
resmi görüşü de içeriyor bu. Kıbrıs’ın AB dönem başkanlığını kabul etmedi
Türkiye ve 6 aydır “AB üyesinin sözde dönem başkanlığı” diyor AB Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış. Yeri
gelmişken hatırlatalım. Bu “sözde” lafını duyduğunuzda şöyle bir duracaksınız.
Devlet bunu diyorsa bilin ki Türkiye
Cumhuriyeti yakın ya da uzak tarihinde bu konuda bir işler karıştırmış. Özetle
yeni dönem başkanı İrlanda ile belki de birkaç fasıl açılacaktır ama bu
problemli ilişki biçimi devam edecektir muhtemelen.
-Dış politika: Suriye yine öncelikli konu olacak, belli.
Başta Davutoğlu olmak üzere Hükümet 2013’e Suriye’de yeni yönetimle girmeyi
bekliyordu muhtemelen, ama olmadı. ABD seçimlerinin ardından önce muhalefet
yeniden dizayn edildi, sonra da yardımlar yeniden koordine edildi ancak Esad
hala direniyor, yerinde. Bu arada AKP’nin Sünni muhalefete böylesine gözü kara
bir destek vermesi yurt içindeki AKP muhalefetinde de Esad yönetimine sempati
demesem de (ki bazı gruplarda sempati
var) bir “yönelim” oluşturuyor. 2013’te bu karmaşık ruh hali muhtemelen
sürecektir. Peki Esad gider mi? Yeni yılla birlikte muhaliflere yönelik geniş
çaplı bir saldırı başlattı. Bazı kritik mevkileri geri aldı. Uzun sürecek belli
ki. Ve gitse bile Suriye’nin Esad sonrasında sütliman olmayacağı açık çünkü
böylesine uzun süreli iç çatışmalar sonrasında iktidar değişse bile iç
dinamiklerin mücadelesi sürüyor, bölgedeki aktörlerin hesapları bitmiyor. Aynı
Irak’ta olduğu gibi.
-Ekonomide muhtemelen geçtiğimiz yılları arayacağız. Ekonomi
temelsiz ısındığı için frene basmayı isteyen Hükümet’in bir kanadı 2012 boyunca
bunun uğraşını verdi. Zira cari açık hem Türkiye’nin kredi notunun artmasını
engelliyor hem de ekonomiyi kırılgan hale getiriyor. Isınan bir ekonomide de
cari açık bir türlü dizginlenemiyor. Sonunda bir miktar dizginlendi ancak
Türkiye hala “üreten” ve ürettiğiyle
orantılı biçimde harcayan ve tasarruf eden bir ülke değil. Büyük ölçüde
kazanmadığını harcayan, borçla yaşayan bir ülke, kredi büyümesi hala yakından
izleniyor, ödenmeyen borçlar da öyle. Sonuçta 2012’nin 3. çeyreğinde ekonomi yavaşladı. (% 1,6 büyüdü
Türkiye 3. çeyrekte. Ekim ayı sanayi üretimi ise %5,7 geriledi) 2013’te bu
yavaşlamanın süreceği düşünülebilir. Beri yandan asıl meselenin maliye ayağında
olduğu anlaşılıyor. Maliye Bakanlığı yeni gelir vergisi kanununa son şeklini
vermek üzere. Orta-üzeri gelire sahip kesimden daha fazla vergi alınacağı
anlaşılıyor. En azından niyet bu. Hükümet’in gelir kaynaklarında sıkıntı
yaşandığını göstergelerinden biri bu. Özelleştirmelerde şenlik günleri bitti,
eldeki tesisler istenen rakamlara devredilmiyor, son olarak köprü ve otoyol
özelleştirmesindeki rakam da ekonomi yönetimi memnun etmedi. Yoksullar cephesinde de değişen bir şey yok. İşsizlik
yeniden yüzde 9’un üzerinde. Asgari ücret arta arta net 774 tl oldu ilk 6 ay
için. Doğalgaz ve elektriğe zam olması değil olmaması artık haber değer
taşıyor. “Bu ay zam yok” açıklamaları
flaş haber olarak giriyor tv kanallarına. Ama Hükümet’e bakarsanız gıpta ile
bakılan, kıskanılan bir ülkeyiz, yükselen yıldızız. Sanıyorum burada da temeli
zayıf bir böbürlenmeye dayalı durum devam edecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder