Cuma

Ulusalcılık ve dindarlık arasında Kürt kimliği


(agos, 1 şubat 2013)

Kürt kimliğini baskılayan iki otorite işbaşındaydı yine geçen hafta. İktidar ve ana muhalefet. Evet MHP’nin de gözde konusudur ama onlar bu haftanın gündeminde topa dışarıdan girdiler. Epey gürültü kopardığı için ana muhalefet ile (ki aslında kurucu otoritenin devamıdır) başlayalım. CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in geçen haftaya damgasını vuran, “Kürt milliyetçiliğini bana ilericilik, bağımzılıkçılık diye yutturamazsınız. Türk ulusu ile Kürt milliyeti eşit değildir” lafları tartışıldı, tartışılıyor. Evet elbette ki ırkçı tonu hayli baskın sözlerdi bunlar. Güler daha sonra sözlerini tevil yoluna gittiğinde Türk ile Kürt’ün elbette ki eşit olduğunu ancak toplulukların “boy, klan, milliyet, ulus” şeklinde sıralandığını, bu çerçevede Kürt milliyetçiliğinin uluslaşma aşamasına gelemediğini, bu aşamaya çıkabilen  Türk ulusunun herkesi kapsadığını, Kürt milliyetçiliğinin ise daha aşağıda bir kavram olduğunu söyledi. Dolayısıyla tevil edeyim derken yine  üstten, yine hiyerarşik, yine baskıcı boğucu bir mantık sergiledi. Ama aslına bakarsanız Cumhuriyet’in kuruluş ve işleyiş mantığını anlattı. Bu durumda Güler’i eleştiren o geniş kesimin Cumhuriyet’in kuruluş ve işleyiş felsefesini de nihayet anladıklarını söylemek ise... sanırım mümkün değil. Siyasi kampa bakarsak AKP’nin daha çok CHP’yi zayıf yerden yakalamanın verdiği şevkle konuyu gündemde tuttuğunu söyleyebiliriz. CHP’de ise bunu parti içi kanatların kozlarını kullanması için bir fırsat olarak görenler de var, ideolojik bir netleşme için fırsat olarak görenler de. Konunun bir süre daha gündemi kaplayacağı ortada. 
Peki tüm bu tartışmaların ortasında duran Ulusalcılık nedir? Zira CHP’deki tartışmalardan bahsederken gayet doğal bir şeyden konuşuyormuşuz gibi “Efendim ulusalcılar şimdi şunu yapabilir” filan diyoruz, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce “CHP içinde ulusalcı diye bir grup yoktur, CHP zaten ulusalcı bir partidir”  diyor. Sonuçta -Türkiye’ye özgü!-  bir siyasi akımdan bahsediyoruz değil mi? Nedir bu siyasi akım? İsterseniz sözlük maddesi gibi yazayım, belki siyasi literatüre katmızı olur.
Ulusalcılık: Türkiye’de 1990’larda ortaya çıkan bir kavram ve argümandır. Yakın tarihte meydana gelen dindarlık üzerindeki baskılara tepki olarak güçlenen ve iktidara gelen siyasal İslamcı akıma; ve yine yakın tarihteki sert, ezici baskılara tepki olarak güçlenen Kürt direnişine karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemi ve uygulamalarını -kimi revizyonlarla- esas alır. Bu özelliğiyle tepkiseldir. Cumhuriyet’in kuruluş ve gelişme yıllarındaki, tüm farklı toplulukları boğan, tüm etnik grupları baskılayan, bilhassa dindarlığı ve Kürt kimliğini kamusal alandan silmeye çalışan, ancak bu kimliklerinden vazgeçmeleri şartıyla “görünür” olmalarına izin veren, dolayısıyla günümüzdeki sorunları doğuran mantık ile uyum içindedir. Ancak bunu bir toplumun üst aşamaya geçerek tüm milli, dini ve mezhepsel vurgularını kaybetmesi ve tek potada, bir ulus potasında erimesi olarak sunmaya çabalar. Bu haliyle sol bir görüş olduğunu savunur, zanneder. Ancak uygulamalara bakıldığında yapılan, Türklüğü tüm ülkede baskın kimlik haline getirmek, dolayısıyla tüm kimliklerin de bu “Türklük” içinde erimesini sağlamaktır. En temel insan hakları arasında gösterilen insanların milli, dini, mezhepsel kimliklerini engelsiz biçimde yaşama özgürlüğünü ihlal eder. Bu haliyle milliyetçi, ırkçı bir ideolojidir. Ekonomik düzeyde ise kapitalizme karşı çıkmayan bir anti-emperyalizm (ki, bu da Türkiye’ye özgüdür) argümanını kullanır. Bu anti-emperyalizmin köklerinin Kurtuluş Savaşı’na dayandığını öne sürer ancak detaylara inildiğinde 1915 katliamı sonrasında milli/devletçi bir ekonomi kurmaktan, sonra da devletçi kapitalizme geçmekten başka bir şey yapmayan kuruluş dönemi ekonomik sistemini kutsamaktan başka bir şey yapmaz.

Evet sevgili ulusalcılar, sizin oradan nasıl görünüyor bilmem ama, bizim buradan böyle görünüyor. Fakaaat. Başbakan Erdoğan’ın yine Kürt meselesiyle ilgili aynı derecede  sorunlu  çıkışını gölgelemesin, CHP ve ulusalcıların durumu. Çünkü o da ırkçılık yapmıyormuş gibi görünürken yine Kürt kimliğini (ve tabii diğer tüm kimlikleri) baskılayan sözler söyledi geçen hafta:  
“Bazıları rahat durmuyor. Yahu ne oluyor sana, otur oturduğun yerde? Milletvekili olmak mı istiyorsun, Cumhurbaşkanı olmak mı istiyorsun? Ne istiyorsan ol. Tutturmuşlar Kürt sorunu. Ben Kürt sorunu diye bir şey tanımıyorum. Kürtçülüğe hayır. Kürt kardeşlerimizi seviyorum ama Kürtçülüğü reddediyorum. Ben Türk’üyle, Kürt’üyle, Arap’ıyla tüm kardeşlerime eşit mesafedeyim. Çünkü biz sizi Allah için seviyoruz. Etnik, bölgesel, dinsel milliyetçiliğe hayır. Bu toprak içinde olalım, bir olalım, diri olalım.”
Burada da neredeyse tıpatıp benzer bir mantık ile Kürt kimliğinin tek bir pota içinde eritilmesi, bu pozisyona itiraz edenlere ise hayli otoriter biçimde “Otur oturduğun yerde” denmesi söz konusudur. Ulusalcılık ile aynı ölçüde baskılayıcıdır, sorunludur, kaynağını ise dinden alır. Etnik/mezhepsel kimlikleri bırakmak şartıyla İslam üst kimliğinde herkese yer açar. Hak arayanları derhal “etnik, bölgesel, dinsel, milliyetçi” olarak yaftalamaya, bastırmaya meyillidir. Üstelik, Ermenilik, Yahudilik, Rumluk zikredilmeye bile değer görülmez. Başka bir kategoridedir onlar. Dolayısıyla Güler’in sözleri aslına bakılırsa çeşitli versiyonlarıyla (MHP’yi de katarsak) Türk toplumunun çoğunluğu tarafından paylaşılmakta. Ulusalcılığı ve CHP’yi de aşan  bu hiyerarşik zihniyettir, temel meselemiz. Oraya odaklanalım, derim. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder