Pazartesi

“Sistem” zorda..

(agos,18 mayıs 2012)




Yunanistan’da seçimler sonrası olup bitenler, daha doğrusu global kapitalist sistemin ve şu meşhur piyasaların yaşadığı panik nöbetleri haftanın dikkate değer gelişmelerinden. Dolayısıyla Yunanistan’ın şahsında tüm Avrupa’ya şöyle bir göz atmakta fayda var sanki. Zira global kapitalizm zorlanıyor ve şu sıralar en fazla duymak istemediği kelime: seçimler. Demokrasi ile global kapitalizmin karşı karşıya geldiği anlardan birini daha yaşıyoruz.

Bir borç krizi içinde debelenen Yunanistan’da PASOK lideri Papandreu’nun istifasıyla erken seçime gidilmişti, hatırlanacağı gibi. Ancak kriz boyunca Avrupa Birliği, IMF ve Avrupa Merkez Bankası ile çeşitli borç anlaşmaları yapılmış, bu borçlar karşılığında epey sert kemer sıkma önlemleri hayata geçirilmişti. Seçimlere de piyasaların dayatmasıyla bir “teknokratlar hükümeti” ile gidilmişti. Neyse, seçimler oldu ve sandıktan bir hükümet çıkmadı. Seçmen “kemer sıkma” ve “borç anlaşması” yanlısı merkez partilere büyük bir ceza kesti. Son seçimde yüzde 33 oy alan Yeni Demokrasi Partisi, yaşadığı büyük oy kaybına rağmen % 19 oyla sandıktan birinci çıktı. Ancak asıl hezimet ülkeyi bu noktaya sürüklediği düşünülen iktidar partisi PASOK’a kesildi. 2009'da % 44 oyla tek başına iktidara gelen PASOK’un oy oranı % 14'e düştü ve 3. Sıraya geriledi. 2. Sıraya ise Yunanistan Komünist Partisi’inden kopan ve esasen sol bir koalisyon olan AB yanlısı Syriza yerleşti, oy oranının yüzde 4’ten yüzde 16’ya çıkararak. Bu seçimler ayrıca aşırı sağ’ın da yükselişine sahne oldu. Altın Şafak partisi oylarını % 7’ye yükseltti ve parlamentoda 21 sandalye kazandı. Paramiliter bir örgütlenmeye sahip olan Altın Şafak (Xrisi Avgi) Yugoslavya’nın dağılması sırasında Sırplara cephelerde destek vermesiyle biliniyor. Lideri Mihaloliakos’un eski bir ajan olduğu söyleniyor. Tahmin edileceği üzere göçmenlerden hiç hoşlanmıyorlar ve sicillerinde bazı mahallelerde göçmenlere karşı kaba güç kullanmak da var.



Sonuçlar hiçbir partiye koalisyon hükümeti kurma şansı vermedi. Zira Syriza kemer sıkma ve borçlanma anlaşmalarının çöpe atılmasını istiyor. “Kemer sıkma” yanlısı merkez partilerinin oyları ise bir koalisyon kurmaya yetmiyor. Nafile hükümet kurma turlarının ardından salı günü beklenen oldu ve ülke yeniden seçime gitme kararı aldı. Ancak bu noktaya gelinmemesi için global sistem ve Yunanistan’daki müesses nizam epey ter döktü. Global sistemin ve müesses nizamın bu korkusu sebepsiz değildi çünkü seçimlerden bu yana geçen 10 gün boyunca kamuoyu yoklamaları “kemer sıkma” karşıtı sol koalisyon Syriza’nın oylarının arttığını gösteriyordu. Bu yoklamalara göre Syriza oylarını %27’nin bile üzerine çıkarıp seçimlerden birinci parti olarak çıkabilirdi. Yunanistan’daki seçim sistemi birinci gelen partiye 50 fazladan sandalye verdiği için, eğer yoklamalar doğruysa Syriza’nın 300 sandalyeli parlamentoda 128 sandalye kazanması işten bile değildi. Bu, ılımlı solcularla birlikte bir hükümet kurmasının yolunu açabalirdi.

Bu ihtimal sistemi ilk etapta korkuttu. Seçimden beri zaten negatif bir yön izleyen global piyasalar, yeni seçimin netleşmesiyle daha da panikledi. Gerçi sistemin bir özelliği şudur: yeni şartlara kendini kolayca uyarlar. Ağırlıkları, fazlalıkları atar. Fakat bu uyarlamaya kadar geçen süre, belli ki sistemi epeyce hırplayacak. Yunanistan’ın euro’dan çıkma ihtimali epeydir ciddi ciddi konuşulmaktaydı zaten. Bu tek başına büyük bir tehlike yaratmasa bile “virüs”ün İspanya ve İtalya’ya sıçrama ihtimali “sistem”i epeyce düşündürmekte. Sistemin Avrupa’daki patronu olan Almanya borç programının yürütülmesi için sürekli Yunanistan’ı uyarıyor ama bu uyarıların seçmeni daha da öfkelendirdiğini muhtemelen hesaba katmıyorlar.

Gelelim Fransa’ya. Ekonomisi artık büyümeyen ve kendine göre borçlanma sorunları olan Fransa’da Cumhurbaşkanı Sarkozy de kemer sıkma politikalarına imza atmıştı. Seçmen onu da cezalandırdı. Gerçi yerine gelen Sosyalist Hollande “sistem içi” bir figür ama kemer sıkma politikalarında Merkel ile hemfikir değil. Yatırım ve kalkınmaya yönelik bir politikadan yana. Ayrıca geçen Aralık ayında AB zirvesinde mutabık kalınan ve Avrupa çapında kamu borçlarına sıkı limitler getiren pakta muhalif. Şartların gevşetilmesini istiyor. Önümüzdeki günler muhtemelen Hollande ile Merkel arasında Avrupa’daki parasal sistemin geleceği açısından pazarlıklara sahne olacaktır.

Gelelim Merkel’e. Avrupa’daki kemer sıkma politikalarının mimarı ve uygulattırıcısı olan Merkel de artık eski kadar rahat değil. Mayıs ayı başında Schleswig-Holstein eyaletinde yapılan seçimlerde iktidardaki merkez sağ-liberal koalisyon ciddi biçimde kan kaybetti. Sosyal demokratlar’ın da bu seçimlerde oylarını artırdığına tanık olduk. Bu senaryo daha kritik bir eyalet olan Kuzey Ren-Westfalya seçimlerinde yinelendi. Sosyal demokrat SPD yüzde 39.1’le birinci parti olurken, Merkel’in lideri olduğu Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) yüzde 8.3 oy kaybederek yüzde 26.3’da kaldı. Yeşiller ise 2010’a göre küçük bir kayıpla oyların yüzde 11.3’ünü aldı. Bu sonuçlara göre SPD ve Yeşillerin –eyalette- yeniden koalisyon hükümeti kurması bekleniyor. Bölge Almanya’daki en geniş seçmen nüfusunu barındırması açısından kiritik önemde. Dolayısıyla Merkel’i de 2013 seçimleri öncesinde zor bir dönem bekliyor.

Bütün bu tablodan “kriz sağ hükümetleri deviriyor, sol iktidara geliyor” sonucu çıkarmak mümkün olsa da temkinli olmakta fayda var. Zira Avrupa’nın hasta adamlarından İspanya’da geçtiğimiz yıl bunu tam tersi olmuş, merkez sol hükümet iktidardan giderken merkez sağ, seçimleri kazanmıştı. Yunanistan’da sol cephenin güç kazandığı ortadadır ancak aşırı sağın ciddi bir yükseliş içinde olduğu not edilmeli. Keza Fransa’da da Hollande’ın seçilmesinde ikinci turda ırkçı Marine Le Pen’in Sarkozy’e destek vermeyişinin rolü olsa gerek. Kaldı ki Fransa’da aşırı sağ bu seçimlerde %18’lik bir oya ulaştı. Dolayısıyla kriz sağ’ı bitirdi, sol yükseliyor demek için henüz erken. Büyük ekonomik krizlerde daha önce de görüldüğü gibi aşırı sağ da bu “umutsuzluk” pastasından payını alıyor. Öte yandan sol/sosyal demokrat cephenin de henüz mevcut sistemi aşabilecek ne gibi politikalar önerdiğini/uygulayacağını bilmiyoruz. Yunanistan’ın solcuları şu aşamada sadece ne yapmayacaklarını söylediler. Almanya’da sosyal demokratlar bugüne kadar Merkel’in politikalarına hep onay vermişlerdi. Fransa’nın sosyalist cumhurbaşkanı ise kapitalizmde revizyondan yana. Fakat şunu söylemek mümkün. Kriz Avrupa soluna bir imkan verdi. Bu imkanı nasıl kullanacakları belirleyici önemde olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder