Pazartesi

Eski denklemden çıkamamak….

(agos, 18 haziran 2010)
PKK, çeşitli vesilelerle ve çeşitli ağızlardan geçtiğimiz aylarda yaptığı açıklamaları maalesef hayata geçirecek gibi görünüyor. Hatırlanacaktır gerek İmralı, gerekse Kandil’den yapılan açıklamalarda yaz aylarının PKK tarafından icra edilecek bir şiddet dalgasına sahne olacağı söylenmişti. Haziran ayı ortası itibariyle gelinen nokta ürkütücüdür. Son iki ayda 34 güvenlik görevlisi öldürülmüş durumda. Çok sayıda saldırı ve çok sayıda şehit cenazesi var. Ve tabii bu süreç içinde Kuzey Irak’a yönelik olarak yapılan iki hava harekatı. Muhtemelen örgüt saldırı dalgasını hava harekatı nedeniyle başlattığını söyleyecektir, güvenlik güçleri ise hava harekatının saldırı dalgası nedeniyle icra edildiğini beyan edecektir. Burada ilk noktayı bulmaya zaten imkan yok. Ancak Öcalan cephesinden epey uzun bir süredir yeni bir şiddet politikasının ipuçlarını veren açıklamalar geldiğini biliyoruz.
Gelinen nokta muhtemelen  Türkiye’de maalesef genişçe bir kesimi memnun etmiştir. Zira yine eski denklemin o rahat kollarına atılmış oluyorlar. PKK ve aynı doğrultudaki siyaset erbabı o bildik “TC” söylemine dönecek, TSK, CHP ve MHP “bölücü örgüt her zamanki gibi” argümanını artık daha da rahat bir biçimde dillendirecek, uzatmayayım özetle 90’ların o bildik atmosferine döneceğiz. Belki faili meçhul cinayetler azalır ama onun hiç garantisi olmaz zira şiddetin tek hakim dil olduğu bir atmosferde faili meçhul cinayet işleyecekler daha rahat boy verir.

Doğrusu açılım bahsi ortaya atıldığında çok sayıda kişi AKP’nin bu konuda tökezlemesi ya da duraklaması halinde eskisinden daha da beter bir ortama dönüleceğini yazdılar çizdiler. Hemen karamsarlığa kapılmayalım belki eskisinden daha da beter bir noktaya –tüm ters yöndeki çabalara rağmen- yine de dönmeyiz ama hayli can sıkıcı bir yerde olduğumuz muhakkak. Burada sorumlu aramak belki gerekli olabilir ama bu tip durumlarda sorumlu aramak kadar, hatta bundan da fazla, bundan sonrası için acil bir biçimde kafa yorma ihtiyacı öne çıkar. Herhalde bu sefer de öyle olacak. Dolayısıyla şimdi AKP’yi açılım konusunda yürekli ve kararlı olmadığı için eleştirmek yerinde olabilir. Açılım konusunda net bir fikre sahip olmadığı, üzerinde yeterince çalışmadığı, gerçek bir çoğulcu, eşitlikçi Türkiye perspektifi geliştirmediği için Erdoğan suçlanabilir. Bunları yapmak gereklidir ama daha acil olan, dediğim gibi bundan sonrası.
PKK’nın her ne sebeple olursa olsun şiddet dalgası başlatması pek çok kesimi –PKK dahil- alıştığı o eski rahatlığa döndürecektir demiştik. Herhalde ilk olarak o eski rahatlığın ne kadar tehlikeli bir yer, bir uçurum kenarı olduğunu vurgulamak gerekiyor. Ancak yine PKK dahil halihazırda hiçbir siyasi aktör tekrar uçurumun kenarına gelmekten şikayetçi değil gibi. CHP ve MHP “açılım” nedeniyle bu noktaya gelindiğini –neredeyse- sevinçle haykırmaktalar. Evet, Kılçdaroğlu da. Kılıçdaroğlu’nun CHP’si de. Mesela o çapta geniş bir rüzgarla CHP liderliğine oturan Kılıçdaroğlu ilk iş olarak partisinin açılım politikasını revize edemez miydi? Biliyorum tabii, edemezdi, ama “Baykal CHP’si”nden bıkanların asıl bu noktada ısrarcı olması gerekmez miydi? Cevabı belli olsa da bence kritik bir soru bu. Çünkü Kılıçdaroğlu eğer umulduğu gibi Kürtlerden de oy alacaksa ilk iş olarak herhalde CHP’nin katı açılım karşıtı politikasını değiştirmeliydi. Hayır tabii ki bunu yapamadı Kılıçdaroğlu. Ve baba evinin rahatlığını,o rahat argümanını tercih etti: Efendim, açılım yüzünden terör azmıştı.  Şunu biliyor ama yapamayacak.Ondan beklenen şunu demesiydi: “Hükümet açılım bahsinde daha cesur olmalıdır. Her türlü engelde arkasında biz olacağız.” Herkes biliyor ki Kılıçdaroğlu eğer bunu deseydi CHP’de bir şeyler değişmiş olacaktı.
Diğer cephelere bakalım..Açılım başarılı olursa PKK’nın altındaki zeminin kayacağını herkes biliyor. Dolayısıyla bu çapta bir şiddet dalgası olmasa da sert bir muhalefet gelmesi  bekleniyordu o cepheden. Ama Hükümet bu konuda da biraz hazırlıksız yakalanmış gibi sanki. Kandil cephesinden gelen son açıklamalara bakılırsa saldırıların hedefinde Batı illeri de var. Dolayısıyla yine kritik bir dönemece giriyoruz yaz aylarında. Peki Hükümet olaya nasıl bakıyor?  Erdoğan’ın açıklamalarına bakılırsa AKP’yi alaşağı etmek isteyen güçler işbaşındadır. Ve sanki Hükümet’in önceliği hala (mantıki olarak) Anayasa değişikliği gibi.  Erdoğan’ın geçtiğimiz haftasonu yaptığı açıklamalar bu tavrın izlerini apaçık barındırıyor. Anayasa değişkliği için geçtiğimiz ay TBMM’de yapılan oylamayı hatırlatan Başbakan şöyle dedi: “İlginç olan şuydu. Karşımızda CHP, MHP, BDP vardı, terör örgütü vardı, İmralı vardı. Hepsi aynı safta. Karşıda biz varız. Oy kabinine bile giremediler. CHP, BDP, niye giremediler? Çünkü, talimat öyle geldi. Korkuyorlardı.”
CHP ve MHP’nin, bilhassa da CHP’nin “açılım başladı böyle oldu” argümanı ne kadar tehlikeliyse, Erdoğan’ın bu argümanı da o kadar tehlikeli. Anayasa değişikliğine çeşitli çevreler çeşitli gerekçelerle karşı çıkabilir. Bu gerekçeleri eleştirmek ya da  siyasi açıdan çürütmek başka bir şey. Ancak tüm muhalefeti tek bir hizaya dizmek, o hizayı terör yoluyla Hükümet’i devirmek olarak tanımlamak başka bir şey. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder