Pazartesi

Bir türlü hesaplaşamadığımız 12 Eylül..

(agos, 2 haziran 2011)
Hatırlanacağı gibi  12 Eylül 2010’da yapılan referandumda halk oyuna sunulan Anayasa değişikliği maddelerinden biri de darbecilerin yargılanmasını engelleyen hüküm  idi. Değişiklikle bu engel  maddesi kaldırılacaktı. Hayli tartışma yaratan, AKP muhaliflerince  bir göz boyama hamlesi olarak değerlendirilen bu değişiklik, referandumda evet oyu çıkması ile hayata geçti.  Ve hemen ardından çok sayıda suç duyurusu yapıldı darbeciler hakkında. Bunların çoğu da görevsizlik  nedeniyle dikkate alınmadı. Hal böyle olunca genişçe bir kesim “E hani darbeciler yargılanacaktı. Demedik mi,  bu bir göz boyamadır” diyerek eleştirilerin tonunu yükselttiler. Tam bu dönemde (ve seçime çok az bir süre kala) darbecilerden hayatta kalan iki isim (Dönemin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya) Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen tarafından ifade vermeye çağrıldı. Öğrendik ki dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer de ifadeye çağrılmış ancak telefona çıkan oğlu, Nejat Tümer’in o sabah öldüğünü söyleyince başsavcılık makamı başsağlığı dilemekle yetinmiş. (Bu sahne biraz mevcut soruşturmanın karakterini  de simgeleyen bir vaka sanki) Şahinkaya’nın ifade veremeyecek kadar ağır hasta olduğu söyleniyor. Evren’in avukatı da müvekkilinin adliyeye gelemeyecek kadar hasta olduğunu, ifadenin evinde alınmasını talep etmiş. Dolayısıyla bu ifade meselesi sembolik kalacak gibi görünüyor, Başsavcı vekili daha önemli adımlar atmazsa..
İki pürüzlü nokta var. AKP gerçekten 12 Eylül darbecileri ile hesaplaşmak niyetinde mi ve AKP tabanı (ve tabii ilave olarak referandumda evet oyu veren yüzde 58’lik kesim) geçmişiyle  gerçekten hesaplaşmak istiyor mu? Bu sorulara gönül rahatlığı ile evet diyemeyiz. AKP’nin 12 Eylül karşıtlığı ülkedeki TSK etkinliğini kıracak her türlü hamleyi yapıyor oluşundan kaynaklanıyor, bu ortada. Buna karşılık “Niye yapıyorsa yapıyor, yapıyor ya işte..” denebilir, deniyor da zaten.
Bütün bu hesapların ötesinde darbecilerin yargılanıyor oluşunda başlıbaşına bir gelişme gören dolayısıya sol kesimin ciddi biçimde sürece dahil olmasını talep edenler de var.  Ancak başta bahsettiğim şüpheci kesim bu ifade alma hamlesinin tam da seçim öncesine denk gelmesine dikkat çekiyor. Bunun da nihayetinde bir seçim hesabı olduğunu savunuyor. Bu da mümkün, hatta muhtemelen doğrudur ama nihayetinde süreç  işliyor işte. Dolayısıyla AKP samimi olsun ya da olmasın düğmeye bir şekilde basıldı. Darbenin tüm eziyetini çekmiş ve darbecilerle gerçek bir hesaplaşma isteyen isteyen kesim için zorlu bir süreç bu. İşleyen yargı sürecine destek olmak gerekiyor, mantıken. Ancak çoğu solcu “Yine AKP’nin yelkenini mi şişiriyoruz?” kaygısından kurtulamıyor, haklı olarak. (Darbeci  5’ten Nurettin Ersin’in  2005 yılındaki cenaze töreninde  çekilen bir fotoğraf çok şey anlatıyor zaten. Radikal’in 1 Haziran’da bastığı fotoğrafta AKP’nin tüm kurmay heyetini en ön safta görüyoruz)
AKP’nin bu tip hesaplar içimde olduğu açık seçik ortada ve  bu kaygılar  da son derece yerinde olmakla beraber  sol kesimin kenara çekilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Eğer AKP’nin bu konuda samimi olmadığına inanıyor isek onları daha samimi adımlar atmaya zorlamalıyız. Laf olarak şık duruyor ama nasıl? Acizane önerim şöyle: Bunun için (AKP güdümünde olunmadığı hissini verecek) bir platform kurulabilir. Evet tabii ki 78’liler Vakfı benzeri platformlar var, ağırlıkılı olarak bu işle, yani darbecilerin yargılanması ile uğraşıyorlar, çok da emek harcadılar. Bu yönde ter döken başka platformlar, dernekler de var. Her şeyin ötesinde İnsan Hakları Derneği var. Dolayısıyla yersiz bir öneri gibi algılanabilir. Ama yepyeni bir isimle ortaya çıkacak bu platform yeni  bir çekim merkezi oluşturmalı diye düşünüyorum. Ne olabilir peki bu platformda? Darbenin tanığı ve hedefi olan herkes bildiği isimleri tek tek burada ifşa edebilir. İşkence eden polis, işkence emri veren komutan, kan dökülmesine bilerek seyirci kalan devlet görevlileri,  özetle en alttan en üste kadar eline kan bulaşan herkes bu platformda teşhir edilebilir.  Amaç, soruşturmayı yürüten savcının “işini kolaylaştırmak”.. Zira bu 12 Eylül darbesi şimdilerde  80’li 90’lı yaşlarını süren 5 komutanın marifeti değildi. Çok daha geniş çok daha kapsamlı bir toplumsal vakaydı.
Peki diyelim ki savcının işin kolaylaştırdık, ifade alması gereken çok sayıda kişi olduğunu farketti (ki haklarını yememek lazım ,bu yönde bir çaba zaten başlamış durumda)  Bu isimleri de ifadeye çağırdı ya da bazı gerekçeler öne sürerek çağıramadı.  AKP’nin de samimi olmadığı diyelim ki ispatlandı. Her şey hallolmuş olacak mı? O konuda biraz şüpheliyim. Yukarıda iki pürüz var demişken AKP tabanının darbeyle hesaplaşmayı isteyip istemediğini de sormuştum.  Cevabı zor bir soru değil.  Büyük ihtimalle AKP tabanının da böyle bir derdi yok.  Kaldı ki  CHP, MHP tabanının genişçe bir kesimini de buna katabiliriz. Yani toplumun genelinde o zamanki günahlarla, hatalarla  hesaplaşma ihtiyacı pek hissedilmiyor, her zaman olduğu gibi “eski defterleri karıştırmanın ne alemi var” mantığı hakim. Geçmişle hesaplaşmayı hiç sevmeyen, yaptığını inkar etme kültürü üzerine kurulmuş bir toplum bu, biliyoruz. En büyük dramlardan (1915’ten bahsediyorum) en küçük hukuki meseleye kadar inkar etme ve üste çıkma kültürü son derece yaygın. Ve bu kültürü kırmak çoğu zaman bozgunculukla eşdeğer görülüyor. Ben esas bu alanda bir şeyler yapmak gerektiğini düşünüyorum.
Özetle herkesin, her kesimin olup bitenler hakkında bir muhasebe yapması için bir çağrı olmalı bu. Dönemin aktörleriyle sınırlı olmayan, olup bitenleri kenara çekilip seyredenleri de kapsayan bir çağrı. Komşusu, akrabası gözaltına alınıp  kaybolduğunda , işkenceden ruhen ve fiziken çökmüş geri döndüğünde bunu sessizce geçiştiren, hatta onaylayanları kapsayacak bir çağrı. Yani  “Evet ama darbe iyi oldu, sokağa çıkamıyorduk” diyenleri de kapsayacak bir çağrı. Çünkü darbeciler kadar, darbecilerin emirlerini uygulayanlar kadar, başını öte  tarafa çevirenlerin de kendi kendisiyle hesaplaşması gerekmez mi?  Hepimiz sorumluyuz...Ve en önemlisi: Bunu biz yaptık.  Elimize silah filan tutuşturulmadı. Açıklara yüzmek istedik.. Beceremedik, geri döndük.  Günahıyla, sevabıyla sorumluluk bizim. Dememiz, denmesi  gereken bu. Basitçe: yaptığımıza sahip çıkmak. Bu hesaplaşma olmadan, yapılan her şey biraz eksik kalacaktır. Ve işin en zor kısmı da bu.

Not: İki satırla geçiştirmek hoş değil ama not düşmek lazım. AKP’nin Hopa mitinginde protesto gösterisi yapanlara gaz bombası atılması ve sert şekilde müdahale edilmesi sonucu 54 yaşındaki emekli öğretmen Metin Lokumcu kalp krizi geçirerek öldü. Gaz bombası ve polis müdahalesi can aldı, özetle. Yeni dönemin özelliklerinden biri de polisin  olur olmaz her gösteriyle gaz bombası ile ve sertçe müdahale etmesidir. Bu yeni “güvenlik  toplumu” modeli AKP’nin maalesef yeterince sorgulanmayan bir uygulaması. Üstelik  AKP çevrelerinde bir canın kaybedilmesinden hiç de rahatsızlık  duyulmamış gibi bir hava var. Seçim sonrası bu meseleyle daha çok uğraşacağız gibi görünüyor. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder