(agos, 11 haziran 2010)
Başbakan Erdoğan’ın malum İsrail saldırısını kınamak için geçen hafta yaptığı bir konuşmada Tevrat’ı daha doğrusu 10 Emir’i referans göstererek İbranice “Öldürmeyeceksin” demesi, bunun üzerine CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun buna cevaben yine 10 Emir’i referans göstererk “Çalmayacaksın” demesi, yine buna cevaben Erdoğan’ın “Ben Tel Avive’e seslendim cevabı Keşan’dan geldi, İsrail’in avukatları var” demesi, yine bunun üzerine Kılıçdaroğlu’nun da “İsrail’in avukatını arıyorsan sağına Bülent Arınç’a bak” demesi İsrail konusunun esasen bir iç politika meselesi haline geldiğinin göstergesi. Ki böyle olması da bekleniyordu zaten. Bu atışma Türkiye’nin mevcut politik yapısına ilişkin hem ilginç hem de tatsız öğeler barındırıyor.
Öncelikle Erdoğan’ın şu malum İsrail meselesini muhaliflerini sindirmek amacıyla kullanmaya meyilli olduğunu görüyoruz. Çok uzun süredir (1970’lerden bu yana) ilk kez Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları yabancı bir ülkenin askerleri tarafından öldürülüyor. Üstelik bu ülke Türk sağının bilhassa da milliyetçi-dindar tabanın hiç de hazzetmediği İsrail olunca toplum düzeyindeki asabiyet ve düşmanlık hayli artmış oluyor. Bu açıdan hayli ince bir buz takabası üzerinde yürüdüğümüzü hatırda tutmak lazım. Ülke olarak. Hal böyle iken Erdoğan’ın bu tip eleştirilerde hemen “İşte görüyorsunuz İsrail’in avukatları bunlar” demesi bir politik muziplik olarak görülemez. Can sıkıcı sonuçları olabilecek bir tavır Erdoğan’ınki ve devam ettireceğinin ipuçları da var maalesef.