Pazar

Birine “kökeni şüpheli” dendi mi, şöyle bir irkiliriz..



 (agos, 27 temmuz 2012)
“New York Times, Türkiye'den pek hazzetmez. Bunu da sık sık bel altı vuruşlarla gösterir.
Ama bu kez bel altının da altına inmiş ve bacak arasına tekme atıyor. Türkiye düşmanlığıyla meşhur, kimliği ve kökeni müphem Taner Akçam'ın Türkiye'ye düşmanlık dolu bir makalesini yayınlıyor. Bu da çok alışılmadık bir durum değil. Ama sonrası alışılmadık. NYT bu makaleyi hem İngilizce, hem Türkçe olarak yayınlıyor.
Yetmiyor, bu ‘sözde’ makalenin duyurusunu da Twitter üzerinden yapıyor. Hem de Türkçe olarak. Bunun adı gazetecilik değildir. Bunun adı net ve açık ‘hasmane’ bir tutumdur. Hasım olmak bile bunu izah etmez. Bu düpedüz Türkiye düşmanlığıdır.”
Yukarıdaki sözler Habertürk gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı’nın. Taner Akçam’ın New  York Times gazetesinde yayınlanan makalesine sinirlenmiş. Türkiye’de biliyorsunuz ana akım medyada yönetici ya da köşe yazarıysanız böyle şeylere sinirlenme imtiyazınız olur. Ağzınıza geleni söylersiniz. Aynı bürokratlık gibi gazetecilik/yöneticilik de bu ülkede –kimileri için- öncelikle bir güç edinme/güç kullanma faaliyetidir zira. Yan gözle de Başbakan’a ya da o dönemin kudretli isimlerine bakarsınız, “dediklerimi beğeniyor mu” diye. Kavgada meseleye yandan dahil olup fazladan bağırıp çağıranlar yan gözle en güçlüye bakarlar ya hani, “beni duyuyor mu” diye. O hesap.
Bu, işin iktidar-medya ayağındaki girintili çıkıntılı karmaşık faslı. Meselenin özüne gelecek olursak. Taner Akçam’ın yazısını okumuş olmalısınız zaten. Özetle Suriye, Ortadoğu gibi konularda dışarıya ‘insan hakları” dersi veren AKP Hükümeti’nin 1915 ile hala yüzleşmediğine dikkat çekmekteydi Akçam. Basında, kamuoyunda –artık sıkça- dile getirilen, bir eleştiriydi bu. Altaylı bu eleştiriyi muhtemelen Ermeni meselesinde öğrendiği ve takındığı resmi pozisyonun gereği olarak kınamak istedi. Bir de tabii 12 Eylül darbecilerinin bayraktarlığını yaptığı  “Türkiye’yi dışarıya jurnalleyen aydın” argümanı etkili olmuş belli ki. Ama bunu yaparkenki tavrı, klasik İslamcı-faşist bir yazarın tavrını andırıyordu. Neden böyle yaptığının muhtemel siyasi bağlantılarını yukarıda tarif etmeye çalıştım. Ama bunun bir de belli ki “varoluşsal” yanları var. Bunların ilki bir zamanlar Hürriyet’in öncülüğünü yaptığı “güçsüz olanın gözünün yaşına bakma, çullan çullanabildiğin kadar” tavrıdır. Basının yeni Hürriyet’i olma çabaları gözlerden kaçmayan Habertürk, baştacı yapmak için bula bula bu prensipi bulduğu için belli ki böyle çiğlikleri bundan sonra da göreceğiz. Bu memlekette biliyorsunuz kimse iyiyi örnek almaz, kötüyü örnek alır.
İkinci varoluşsal durum da devletin ve çoğunluğun sadece medyaya değil tüm topluma öğrettiği genel  bir prensip: “Karşında Ermeni, Rum, Kürt varsa gözünün yaşına bakma, vur vurabildiğin kadar. Onların hakkını gözeten biri de varsa, yapacağın bellidir. Ermeni bu, dersin olur biter.”  Bu prensip bu memlekette her zaman işler, yapanın yanına kar kalır. Bilirler çünkü açıkça nefret suçu işlemelerine rağmen başlarına bir şey gelmeyecektir. Üstelik biliyorlardır hedef tahtasına koydukları kişinin ne olduğunu, ne olmadığını. Yani gerçekte inanmıyorlardır aslında kökeninin ima ettikleri gibi olacağına. Göz göre göre oynanan bir oyundur bu. Çünkü böyle diyerek bir mesaj verirler. “Seni hedef tahtasına koyuyoruz” artık demektir, birine Ermeni demek. (Bu örnekte “müphem” demek, bu manaya geliyor) Altaylı bunu bilmiyor olamaz. Bu memlekette bu yüzden çok kişinin canının yandığını, devletin bu suçlar işlenirken kafasını başka tarafa çevirdiğini bilmiyor olamaz. Yaptığının birini açıkça hedef göstermek olduğunu bilmiyor olamaz. Bu ülkede “Ermeni”lere yakın durmanın linç edilme gerekçesi olduğunu bilmiyor olamaz. “Bizde ırkçılık yoktur” denen ülkenin en bariz ırkçılığı gönül rahatlığıyla benimsediğini bilmiyor olamaz. İyi ama niye yapar bunu, niye Taner Akçam’a “kökeni müphem” der?  Velev ki öyle olsun..Bilmiyorum, bunun cevabını muhtemelen kendisi verecektir.
Akit gazetesine yakınlığıyla bilinen habervaktim.com Ermeni ve Kürt meselesinde resmi tezin dışını çıkan tavrı nedeniyle Ali Bayramoğlu’nu hedef tahtasına koyduğunda ve “gizli Ermeni” olmakla suçladığında aydınlar ve demokratlar ayağa kalkmışlar, Bayramoğlu’nu -haklı olarak- savunmuşlardı. Çünkü yukarıda tarif ettiğim mekanizmanın işlemeye başladığını düşünmüşlerdi. Altaylı’nın Akçam için yaptığı, habervaktim.com’un yaptığından farklı değil, özünde. Muhtemelen  Habertürk gazetesinin okur kitlesinin Akit kitlesi gibi “eylemci” olmadığı düşünülerek bu kadar ses çıkarılmadı Altaylı’ya. Fakat  karşı karşıya olduğumuz, aynı faşizan/milliyetçi/tehdit edici/linçe çağrıcı duruştur. Türk operasyonel sağı böyle böyle konunun 1915’e gelmesini engellemeye çalışmıştır yıllar, yıllar boyunca. Yani yazıyı yazan, aslında tanıdıktır, aynı kişidir. Zaten biz de Akçam’ın yazısında konu ettiği 1915 meselesine ve bu meseleyle ilgili bakış açısına gelemedik bile, düşünün. O çapta bir ırkçılıkla karşı karşıyayız yani. Önce “kökeni müphem” olmayı  suç olmaktan çıkarmamız lazım daha. Çok işimiz var yani. Ha, unutmadan, evet tabii, Türkiye’de ırkçılık yoktur.

1 yorum:

  1. Ben bir Türk olarak ama daha önemlisi bir insan olarak, sizi zevkle izliyorum. Lütfen devam edin..

    YanıtlaSil