Salı

Yeni dönemin kodları..

(agos, 12 kasım 2010)

CHP mi, Kürt Sorunu mu yazayım derken birdenbire farkettim ki, Türkiye’deki yarılma bu iki konuya da fena halde sirayet etmiş vaziyette. Savunabileceğiniz her görüş, öne sürebileceğniiz her fikir, anladığım kadarıyla artık belli bir kod içinde algılanacak ve siz ne derseniz deyin bu koddan kurtulamayacaksınız..Bu, son zamanlarda her konuda böyle olmakla birlikte gündemde şu bahsettiğim iki gelişme genişçe yer tuttuğundan buralarda bir şema çizmek daha mümkün. Bildiğiniz gibi, CHP içinde ne zamandır beklenen iç hesaplaşma geçen hafta su yüzüne çıktı. Baykal döneminde kararlaştırılan genel sekreterin yetkisini düşüren karar için Yargıtay CHP’ye bir yazı gönderdi. “Artık gereğini yapın” mealinde. CHP’nin gereğini yapması Kılıçdaroğlu’nu başkan “yapan” ve Kılıçdaroğlu’nun kerhen katlandığı düşünülen –sert-Kemalist kanatttan Önder Sav’nın yetkilerinin azalması demekti. Uzatmayayım, düğmeye bir şekilde basıldı ve Önder Sav bir şekilde tasfiye edildi. Manzaraya kabaca bakıldığında sanki CHP ne zamandır özgürlükçü bir atak yapacakmış da, Önder Sav ve ekibi engel oluyormuş, dolayısıyla Kılıçdaroğlu bu ekipten kurtulduğuna göre artık CHP’yi kimse tutamazmış gibi bir hava yayılıyor, görülüyor. Doğruluk payı olabilir, ama herhalde CHP’nin kendinden beklenen atılımı yapması bu kadar basit olmasa gerek. İki kritik sorun , yani Türban ve Kürt Sorunu konusunda CHP’nin net bir politikası yok, bu çok belli. Bu konu üzerinde çalışmalar, atelyeler filan var ama partiden yapılan açıklamalara bakarsak bu çalışmaların sonucu biraz beklentilerin altında kalabilir. Neyse burada durmak gerekiyor, zira bundan sonra o dediğim kodlar devreye giriyor. Yani CHP hakkında konuşurken dikkatli olmak gerekiyor. Çünkü yeni dönemde (bu kabaca referandum sonrası, AKP hakimiyetinin iyice konsolide olduğunu dönem oluyor) her konu bu hakimiyetin sürmesi ya da zayıflamasına yönelik çıkışlar olarak görülüyor ve büyük bir kısmı da hakikaten böyle. “Ne derseniz ne anlaşılır?” rehberimize mesela CHP ile başlayalım:

-“CHP’den bir şey olmaz.Boş yere debelenmesinler, toplum artık dönüştü..” diyorsanız..AKP’li oluyorsunuz, cemaatçi oluyorsunuz, sol düşmanı oluyorsunuz, yandaş medyadan oluyorsunuz,..(Ki yandaş medya hakikatan bunu işleyip duruyor, o da ayrı)

-“CHP bir atılımın eşiğinde.Artık kimse CHP’yi tutamaz, sol yeni bir rüzgar yakaladı” diyorsanız. Ergenekoncusunuz, ulusalcısınız, faşistsiniz, demodesiniz, molozsunuz, değişimi göremiyorsunuz, tek parti döneminde yaşıyorsunuz..(AKP, cemaat ve yandaş sizi böyle kodluyor, daha doğrusu..)

-İkisinin arasında bir yerde laflar ediyorsanız..Dikkate alınmaya değmezsiniz..

Manzara genellikle böyle. Bunu biraz CHP’nin savruk politikaları yarattı tabii, bunu da görmek lazım, ama her fikrin böyle karşılandığı bir atmosferde artık fikir serdetmek de zor hale geldi doğrusu. Bu bölümü geçip CHP ile ilgili diyeceklerime gelirsek. CHP’nin en önemli yenilenmeyi Kürt sorunu konusunda yapması gerektiği ortada. Yakıcı ve Türkiye’nin geleceğini tayin edici sorun bu sorundur ve eğer ki Kılıçdaroğlu Güneydoğu’da bir miting yapmak istiyorsa, AKP ile BDP arasında bölünen oy ve pozisyon denkleminden Türkiye’nin çıkmasını istiyorsa, eşitlikçi ve tutarlı bir Kürt politikasını benimsemeli ve mesela bu konuda AKP’den kat be kat önde olmalı. Ve hiç şüphesiz “yeni” dönemin kadroları da buna göre oluşmalı. Fakat o konuda pek bir ipucu yok. Evet, tehlikeli sulara girdik, o yüzden bu konuyu önümüzdeki haftalarda dönmek üzere kesiyorum..

Kürt Sorunu’na gelirsek. Son haftaların gözde konusu Öcalan-PKK-devlet-Hükümet arasında gidip gelen haberler, mektuplar ve Taksim’deki TAKsaldırısı. Bu konuda da aynı CHP’de ve diğer konularda olduğu gibi söylediğiniz her şey belli bir kodda anlaşılıyor. Mesela:

-“Taksim’deki saldırıyı PKK yaptı, ya da küçük bir grup yaptı ama nihayetinde PKK yaptı” diyorsanız. Ergenekoncusuz, ulusalcısınız, faşistsiniz..(Çünkü AKP-devlet-Öcalan arasında süren diyalog ortamını baltalamış oluyorsunuz, AKP ve liberal basına göre..)


-“Taksim’deki saldırıyı PKK yapmış olamaz. Ya Ergenekon unsurları ya da kendini bilmez küçük bir grup yaptı” diyorsanız. AKP’lisiniz, cemaatçisiniz, yandaşsınız. (Çünkü AKP’nin Kürt Sorunu’nu PKK’nın istediği biçimde çözmesini ve AKP iktidarının güçlenmesini istemiş oluyorsunuz, bu mantığa göre) Yine buna bağlı olarak:

-“Hükümet PKK ile pazarlık yapıyor” diyorsanız Ergenekoncusunuz, ulusalcısınız, faşistsiniz, Kürt Sorunu’nda akan kanın durmasını istemiyorsunuz..Ortalığı ayağa kaldırıyorsunuz.AKP’ye göre..

-“Öcalan ile devlet pazarlık yapıyor, Hükümet’in bu işle yakından ilgisi yok, uzaktan süreci
kontrol ediyor” diyorsanız AKP’lisiniz, cemaatçisiniz, yandaşsınız..(Çünkü süreç başarısız olursa ihale AKP’nin değil devletin üzerine kalsın, başarılı olursa, AKP bu işten kazançlı çıksın, bu arada da saldırı maldırı olursa AKP’nin de adı kirlenmemiş olsun diyorsunuz, bu mantığa göre)

-“Devlet benle pazarlık yapıyor, iyi gidiyor, daha iyi anlaşıyoruz.” diyorsanız, Öcalan’sınız.. AKP’yi dışlayıp devletle iş görüyorsunuz, dolayısıyla Ergenekoncu bile olabilirsiniz.Özetle AKP karşıtısınız, AKP çevresine göre..

Tablo kabaca böyle. Bu kodlar hiç şüphe yok bir parça, -hatta kimi maddelerde çok parça- gerçeği de yansıtıyor, dolayısıyla bilhassa Kürt Sorunu’nda  sürecin karmaşıklığı da ortada. Peki elimizde somut olarak ne var? Evet çok açık ki Öcalan ile yürütülen ve müzakere aşamasına geçip geçmediği şimdilik  net olarak belli olmayan bir diyalog sürece var. Haliyle PKK da bu sürecin bir parçası. Eylemsizlik kararını seçimlere kadar uzatmaları da bunun göstergesi. Kürt cephesinde somut bir beklenti oluşmuş durumda. Hükümet ve devlet cephesinde de artık en azından “şiddet” sarmalından çıkma iradesi görebiliyoruz. Şu da var: Müzakerelerin ilerlemesi durumunda PKK  kendini iyice sistem içine çekilmiş hissedecektir. Hatta Öcalan’ın müzakerede ısrarlı olması durumunda bu cephede çatlaklar da olabilir. Bu süreçte silahı aline almak isteyen küçük gruplar gerçekten de çıkabilir. Burada  ise muhtemelen Kürt Sorunu’nun çözme payesini AKP’ye vermek istemeyen genişçe bir cephe oluşacaktır. Tabii bir de sorunun çözülmesini –gerçekten- istemeyenler olacaktır. Her iki cephede de zor bir dönem başlıyor. Önemli olan, masada kalma iradesini göstermek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder