Pazartesi

Sizin tuğlanız kim?

(agos, 22 eylül 2011)
Hrant'ın öldürülmesi davasında önemli bir eşik geçildi ve savcılık esas hakkındaki mütalaasını (görüşünü) mahkemeye sundu. Müdahil avukatlar haklı olarak delillerin tam olarak toplanamadığına dikkat çektiler ve  bu duruma tepki gösterdiler. Ayrıntıları okudunuz. Davaya ve savcının mütalaasına geleceğiz ama önce filmi biraz geri sarmak istiyorum. İki sahne seçtim. İlki 8 Şubat 2011'den. 

"Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili yapılan suç duyurusu üzerine cinayette ihmalleri olduğu gerekçesiyle Kamu Güvenliği Müsteşarı olan dönemin İstanbul Valisi Muammer Güler, Eski Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek, Osmaniye Valisi olan dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Eski İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay, dönemin Trabzon Alay Komutanı Albay Ali Öz, dönemin Trabzon Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Metin Yıldız'ın da aralarında olduğu 30'un üzerinde kamu görevlisi hakkında soruşturma başlatıldığı anlaşıldı."

Şu haber de 10 Mayıs 2011 tarihli Radikal'den.: 


"Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesinden önce Trabzon Emniyet Müdürü olan ve cinayetten hemen sonra görevinden alınan Reşat Altay, Trabzon Cumhuriyet Savcılığı'nca yürütülen soruşturmada verdiği ifadesinde meslektaşlarını suçladı." Peki ne demiş Altay? Satırbaşlarını peşpeşe sıralayalım: 
"Görev yaptığım dönemde, İstihbarat Şube müdürleri Engin Dinç ve Faruk Sarı tarafından Dink'e suikast yapılacağı konusunda bana bilgi aktarılmadı. Brifinglerin hiçbirisinde Yasin Hayal ve Hrant Dink konusunda herhangi bir bilgi almadım."; "Hayal'in Dink'i öldürmeyi tasarladığını belirten 15 Şubat 2006 tarihli F-4 raporunu görmedim. Tarafıma sunulmadı." ;  "İl asayiş toplantılarında Yasin Hayal faaliyetleri ve Hrant Dink cinayetine yönelik herhangi bir konuşma yapılmadı." ; "İlin eski Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek'le zaman zaman telefon görüşmeleri yaptım. Dink cinayetine ilişkin herhangi bir görüşmemiz olmadı."; "Cinayetin akabinde istihbarat elemanları Erhan Tuncel'i şubeye getirmişler. 14 saat boyunca şubede kalmış. Bu konuda bilgilendirilmedim. Tuncel'in 14 saat boyunca orada kaldığından haberim olmamıştır..."

İhmaller, göz yummalar, cesaretlendirmeler okyanusundan bu iki damlayı, yani haberi, iyice sindirdikten sonra mütalaaya gelmek daha doğru  sanki. İşte şimdi bu dikkat çekici mütalaadan  bir iki pasaj okuyalım. 

"Trabzon'da kurulup faaliyet gösteren bu hücre yapılanmasının üst yapı (Ergenekon'u kastediyor.YD)ile olan irtibatları tam olarak ortaya çıkarılamamıştır. Ancak bu yönde henüz herşey bitmemiş, örgütün tüm bağlantılarının ve ayaklarının ortaya çıkartılmasına
ilişkin soruşturma henüz sonuçlanmamıştır. Hrant Dink suikastından yaklaşık 1 yıl
sonra, 2008 yılı itibariyle başlayan 'Ergenekon' operasyon ve soruşturmalarının
kararlılığı ve etkinliği nedeniyle derin yapıların ve onlara bağlı Trabzon'da
yuvalanan bu terörist grubun gerçekleştirebildiği en son suikast Hrant Dink
suikastı olarak tarihe geçmiştir."

"Sanıkların 'Ergenekon' soruşturmalarında yakalanan ve haklarında dava açılan pekçok sanıkla eylem ve amaç birliği içinde bulunduklarının anlaşıldığı (...)Mahkeme kararlarına istinaden teknik takip ve dinlemeye alınan ErhanTuncel, Yasin Hayal ve Mustafa Öztürk'e ait mobil telefonların iletişim kayıtlarının 1 Kasım 2006 ve 4 Nisan 2007 tarihli tutanaklarla imha edilmesinedeniyle Trabzon hücre yapılanmasını oluşturan sanıklarla örgütün bağlı
bulunduğu üst yapı arasındaki hiyerarşik bağlantının kesin olarak ortaya
konamadığı(...) ''Ergenekon'' soruşturması iddianamesinde de
belirtilen anlatımla sanıkların eylem planlarına göre, Trabzon hücre
yapılanmasının faaliyetleriyle 'Ergenekon terör örgütü'nün genel eylem
prensipleri arasında hiçbir fark olmadığının anlaşıldığı.."

Evet iddianamenin en çarpıcı pasajları da bunlar. Bu tablo içinde sormak zorundayız. Peki, eyvallah, cinayeti işleyenler sizin dediğiniz gibi Ergenekoncu olsunlar. Ama haklarında soruşturma başlatıldığı söylenen 30 kamu görevlisi ile ilgili olarak ne tür bulgulara ulaşılmıştır? Bu kamu görevlileri hakkında soruşturma açılmasına onay verildiyse bu çapta ve genişlikte bir ihmal zinciri bulunma "ihtimali" savcılık tarafından neden dikkate alınmamış, mütalaaya konmamıştır?
Yine sormak zorundayız. Dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Reşat Altay'ın verdiği ifadeden yola çıkılarak Trabzon Emniyeti'nde olup bitenler hakkında ne tür işlemler yapılmıştır? İşlemler sonucunda ne tür sonuçlar elde edilmiştir? Sorumlular şu an nerededir? Bu çok önemli ayrıntılar neden savcılık mütalaasında kendine yer bulmamıştır? Yok eğer Altay'ın ifadeleri doğruları yansıtmıyorsa bu önemli gelişme ve ayrıntı neden gerektiği oranda kamuoyuna duyurulmamıştır?

Ve tekrar geliyoruz mütalaanın şu kritik bölüme: "dinlemeye alınan ErhanTuncel, Yasin Hayal ve Mustafa Öztürk'e ait mobil telefonların iletişim kayıtlarının 1 Kasım 2006 ve 4 Nisan 2007 tarihli tutanaklarla imha edilmesi nedeniyle.." 
Bu ayrıntı mütalaaya girdiğine göre sormak hakkımız. Bu kayıtlar kim tarafından niçin silinmiştir? Savcılık bu kayıtları silenler hakkında ne tür işlemler yapmıştır? 

Bu soruların yanıtları kamuoyunca biliniyor aslında. Ama önemli olan esas hakkındaki mütalaaya girmiş olmasıydı. Girmedi. Onun yerine bu mütalaadan şöyle bir "görüş" aldık. "Bu cinayet Ergenekon örgütünün işidir ama bağlantı kurulamamıştır. Cinayetin Ergenekon terör örgütünün Trabzon'da faaliyet gösteren bir hücre yapılanması tarafından işlenmiş olduğu değerlendirilmektedir."

Pekala. Yani bize diyorsunuz ki, koca savcılığın böylesine önemli bir davada "değerlendirilmektedir" "bağlantı kesin olarak ortaya konamamıştır" gibi laubali tespitlerde bulunmasına takılmayın. Diyelim ki koca ve derin bir nefes aldık, bıraktık ve takılmadık. Peki şu yukarıda soruşturma açıldığı söylenen (ve bu soruşturmanın akıbetinden bir türlü haberdar olamadığımız) 30 kişiyi yanyana koyunca ortaya çıkan manzara nedir? Olabilir, bilemiyorum, belki de bu cinayeti gerçekten Ergenekon örgütü işlemiştir. Yani koca savcılık saptayamadıysa ben hiç saptayamam. Fakat bu olup bitenleri yanyana koyduğumda, özellikle hakkında soruşturma açılan 30 kişiyi yanyana koyduğumda ben daha büyük bir manzara görüyorum. AKP ve Türkiye'nin yüzleşmesi gereken de bu manzaradır zaten. 

Velhasıl. Artık herkesin bildiği bir meseldir, Mehmet Ağar'ın bir vakitler Güldal Mumcu'ya söylediği. Uğur Mumcu cinayeti için "tuğlalar üstüste yığılıyor duvar oluşturuyor" demişti. "Çekin tuğlayı duvar yıkılsın" dendiğinde ise cevabı netti: "Yapamam".. AKP'ye sormak hakkımız. Sizin tuğlanız kim, ya da kimler? Neden bu davayı  böyle bir sis duvarının arkasına atıyorsunuz? Cevap bekliyoruz. Kim?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder