Pazartesi

Sağ, sol, yoksullar ve çılgın projeler..

(agos, 28 nisan, 2011)
Önceki Cumartesi AKP geçen Cuma da CHP seçim beyannamelerini açıkladılar. Böylece iki partiyi daha somut bir biçimde karşılaştırma imkanımız doğmuş durumda. İki beyannameye de şöyle bir bakarken ilk gözüme çarpan AKP'nin kapitalizm ve rant dağıtıcılıktaki pozisyonunu daha da pekiştirmesi, CHP'nin ise aday seçme polilitikalarındaki tüm saçmalıklara rağmen seçim beyanname açısından sosyal demokrat çizgiye bir adım daha yaklaşması oldu. Özellikle yoksullukla ilgili önerilerin  yanısıra Kürt ve Alevi sorunlarında da -eskiye oranla- daha belirgin çıkışlar yapılması dikkate değer. Dolayısıyla çarpık bir tablo var yine karşımızda. Özgürlüklerden yana görünen, zaman zaman da bunun (bilhassa TSK konusunda) hakkını veren adımlar atan AKP hızla geriler ve sertleşirken; devletçiliğin yılmaz savunucusu CHP içerik açısından dolu olmasa ve samimi bulunmasa da sosyal demokrasi cephesine kayıyor. Çok açık ki  CHP'yi buna toplum (ve tabii merkez medya)  zorluyor.Ama aslında AKP’yi de buna (8 yıllık iktidardan nemalanan) toplum zorluyor anlaşılan. Ve tabii iktidar hazzı ve hırsı.

Ekonomik vaatlere bakınca AKP'nin tam bir rant partisi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. İşte beyannameden iki çarpıcı örnek ve adım: Yürüyen bantlı şehir hastanesi projesi var mesele AKP'nin. Nedir diye soracak olursanız, şöyle diyor Erdoğan: "Ankara'da bir tanesi planlanmış durumda, İstanbul'da 2 tane hedefliyoruz. En az bir milyon metrekare arazi üzerinde bu hastaneleri yapmış olacağız.Sedye üzerinde sokakta taşınan hasta istemiyoruz. Her şey tamamen hastane içinde olacak. Yürüyen bantlarla, her şey gayet lüks olacak. " Gayet güzel ne var bunda itiraz edilecek, vatandaşın hayrına bir şey değil mi, diye sorulabilir. Kağıt üzerinde şüphesiz öyle ama bu hastanelerin kurulacağı arazilerin saptanması, bu arazilerde doğacak spekülasyon ve rant yine bu hastanelerin inşaatı için kalkındırılacak müteahhitler düşünüldüğünde "rant dağıtma" sisteminin tüm hızıyla devam ettiğini görüyoruz. Kaldı ki bu hastaneler gerekçe gösterilerek kent içinde kalan hastaneler kapatılır ve buralara alışveriş merkezleri ve oteller kurulursa şaşırmayyın. Bunun ilk örneği de Şişli Etfal hastanesi olacak gibi görünüyor. Etfal Seyrantepe'ye taşınacak, orası kesin. Yerine ne yapılacağı şimdilik pek net değil ama tahmin etmek de zor değil. İkinci projeyi de biliyor olmalısınız. Yine Erdoğan’ı ağzından dinleyelim:
“İstanbul'da iki yeni şehir kuracağız. Bakınız iki yeni şehirden bahsediyorum. Biri Avrupa yakasında, biri Anadolu yakasında. Ey muhalefet sakın siz de projelerinizi açıklarken bunu kapmaya kalkmayın. Patenti bize ait.”
Bu proje de gayet açık ki arazi spekülasyonu ve rantını büyütecek, büyük inşaat şirketlerini hükümete bağımlı hale getirecek ve her şeyden önemlisi şehrin nefes almasını daha da zorlaştıracak bir “rant dağıtma” hamlesi. Ve bu “rant dağıtma” sistemine bağımlı hale gelmiş merkez sağ seçmenin gayet beğeneceği ve oylarını esirgemeyeceği projeler. Son olarak Erdoğan’ın kamuoyunu günlerce beklettikten sonra açıkladığı çılgın proje..Karadeniz ile Marmara’yı bağlayacak bir deniz kanalı. Böylece boğaz trafiği rahatlayacakmış. Görününde gerekçe bu, belki hakikaten bu işe de yarayabilir ama asıl olarak yine bir rant dağıtma projesi bu. Çünkü bu kez rant müteahhitlerin ve partililerin yanısıra tüm bir kent halkına dağıtılıyor. Bahis ve fırsat büyük yani. Güzergahı bilenler/kestirenler  zaten önceden yatırım yapacaklardır tabii ama yağmalayacak, spekülasyon yapacak yer arayan küçük ve hırslı İstanbullular için de yepyepi ve geniş bir av sahası açılmış vaziyette. Yani yeni bir altına hücum projesi ama aranacak olan rant. Ve tabii projenin binlerce kişiye istihdam sağlanacağını de hesaba katarsanız, projenin toplumda  geniş bir karşılığı olacağını görürsünüz. Merkez sağ böyle şeyleri sever ama hiçbir merkez sağ kadro bunu düşünemedi, düşünsse bile açıklamaya cesaret edemedi.. Erdoğan eli fena artırdı, dolayısıyla bundan sonra belediye başkanları için de yeni bir “ufuk” açıldı.
Gelelim CHP’ye. Tabii AKP’ye göre hayli sönük kalıyor gibi ama böyle olması da normal, merkez sağ’ın şaşaasna yetişemez merkez sol.  Birkaç başlık verelim Kılıçdaroğlu’nun ağzından:
-Hedef Yüzde 7 büyüme. Doğu ve Güneydoğu için büyüme hızımız yüzde 9
-Yeni bir müsteşarlık kuracağız. Teşvik uygulama müsteşarlığı.
-KOBİ'lere sıfır faizli kredi vereceğiz.
-Gelir İdaresi'ni bağımsız yapacağız.
-TBMM'de kesin hesap komisyonu kuracağız. Başkanı da muhalefet partisinden olacak ve biz gidip hesap vereceğiz..
-Mayınlı araziler mayından arındırılacak ve toprak reformu diye topraksız köylüye vereceğiz o arazileri. Bu sistem içinde en büyük mağduriyeti köylü yaşadı. Milyonlarca dönümlük arazi ekilmiyor.
-Nükleer santral yapımı konusunda halka gideceğiz. Halk ne derse o olacak.
-Aile Sigortası'na en az 600 TL veriyoruz. Herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir.Askur yani Aile Sigortası Kurumu'nu 2 ay içinde kuracağız.
-Taşeron uygulamasına son vereceğiz. Devlette taşeron olmaz.
-4B ve 4C ucubesini kaldıracağız. Kurallar herkes için eşit olacak.
-Bütün organize sanayi bölgelerinde yatılı meslek okulu kurulacak. Bu okullara kayıt yaptıranın sosyal güvencesi olacak.
Kabul etmek lazım ki bunlar gerçekçi bulunsun ya da bulunmasın –ki bir kısmını gerçekçi bulmak hakikaten çok zor, bilhassa 0 faizli kredi- sosyal demokrasiye daha yakın projeler. Dolayısıyla bu alanda CHP’nin kendi çapında bazı  adımlar attığını kabul etmek gerek.
Fakat bu tablo siyasi düzeye gelince çarpıklaşıyor.. Kılıçdaroğlu Ergenekoncu, hem de merkez sağ kanattan Ergenekoncu isimleri aday yapmakta beis görmediği gibi, mesela Haberal için “onurumuzdur” diyor. Burada görüldüğü gibi devasa bir ıska ve bilemediğimiz bazı hesaplar var belli ki. Beri yandan Ergenekon soruşturması ters yollara saptıkça prestijini de kaybeden AKP, Ermenistan’la dostluk heykelini tekbirle yıkarak , “10 bin AKP’liyi gençlerin karşısına dikeriz” gibi çıkışlar yaparak eski günlerin artık umurunda bile olmadığını açıkça beyan eder durumda. Özetle sağ ve sol’un bulanıklaştığı, her cephenin kendi içinde tam ters yönde eğilimler barındırdığı bir zihniyet dünyasının şekillenmekte olduğunu görüyoruz. Bu bir geçiş dönemi olduğu için bir süre  sonra nehirler kendi yatağına oturacaktır denebilir. Fakat sonuçta partileri bu yöne iten, toplumda şekillenen yeni eğilimler ise, epeyce bir süre bu bulanık suyun başında kalakalmamız da mümkün.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder