Salı

Palyaçolar, parazitler; Ermeniler, Yahudiler..

(agos, 29 ağustos 2014)

Etyen Mahçupyan bir zamandır Ermeniler ve Azınlıkların niçin AKP’li olmadıklarına kafayı takmış ve köşesinden sık sık bu konuya –tutarsız argümanlarla- sinirlenmişken bu kez yine Akşam gazetesinde kimi Ermeni aydınları palyaço olmakla suçladı. Şöyle dedi:
“Ermeni ‘aydınları’ diye ortalıkta dolaşanların büyük kısmı utanç verici bir yüzeysellik ve kabalık sergiliyor. Kendilerini seyre gelmiş sol/liberal ‘aydın aristokrasisinin’ alkışını almak için, burunlarına kırmızı toplar yapıştırmış, yeri geldiğinde taklalar atan palyaçolar gibiler.”
Yazıda bu kesimleri alkışlayanlara yönelik parazit, şarlatan gibi suçlamalar da var.
Öncelikle Mahçupyan’ın artık soğukkanlılığını ve mantık dizgesini neredeyse tamamen kaybettiğini  düşünüyorum. Ancak buralara gelmeden önce Mahçupyan’ın şikayet ettiği bir konuda haklı olduğunu söylemem gerek. Mahçupyan ve kimi Ermeni gazetecilerin/yazarların neredeyse körü körüne bir AKP yandaşı haline gelmesinin kamuoyunda “Ermenilik” üzerinden okunması, anlaşılması ve böyle mesele edilmesi. Doğrusu son aylarda tanıştığım bir çok insanın ikinci, en fazla üçüncü cümle olarak bana bu meseleyi sorması, gayet problemli. Keza gene Mahçupyan vd eleştirilerinde konunun hemen “Ermenilik” meselesine bağlanması da. Ben nasıl ki diğer AKP yanlısı (ya da muhalifi) yazarları “Türklük” ya da başka bir etnik kimlikle ilişkilendirmiyorsam bu,  Mahçupyan ve benzer durumdaki kişiler için de geçerli olmalı. Ki zaten Mahçupyan da “Afedersiniz Ermeni” meselesinde kendisine bir Ermeni olarak yaklaşılmasından, ısrarla tepki istenmesinden ve beklenen tepkiyi vermeyince de “ırkını satmış” biri olarak damgalanmaktan şikayetçi. Burada haklı.
İki haftadır Ermeniler, Azınlıklarla ilgili yazdıkları ve bu son palyaço meselesine gelince. Benzer bir tavrı kendisinin de sergilediğini söylemek gerek. Öncelikle Azınlıklar ve Ermeniler’in niçin AKP’ye sempati ile yaklaşmadıklarını bir türlü anlayamıyor Mahçupyan ve bu yüzden öfkeleniyor. Sağa sola hakaretler yağdırıyor. Kendisine bir kere şunu hatırlatmak isterim. Kendisi nasıl ki gerekli gördüğü zaman “Ermeni” gibi davranmayabiliyor, gerekli gördüğü zaman ise içeriden konuşacak derecede “Ermeni” gibi davranabiliyorsa, başka Azınlık üyeleri de böyle davranabilir. Azınlıklar için hayatta her şey AKP’nin eski Hükümetlere oranla daha hayırhah davranması olmayabilir. Azınlıklar ve Ermeniler de bu kimliklerini “her şeyin” önüne koymak istemeyebilir, bunu tercih etmeyebilirler. Mahçupyan kendisine tanıdığı bu hakkı/lüksü neden diğer Azınlıklardan esirgiyor?
Evet Yahudiler ve Ermeniler diyelim AKP’nin bu dindar/kindar kuşak yetiştirmeye dayalı eğitim politikasına karşı çıkabilirler. Kentsel dönüşüm ve talan politikalarına karşı çıkabilirler. Polisin her türlü toplumsal vakada sert tavır almasından yılmış olabilirler. Gayet güçlü görünen bu yolsuzluk iddiaları meselesi yüzünden AKP’den hazzetmiyor olabilirler. Kendilerini ısrarla  AKP’ye çağıranların bundan iki yıl önce Cemaat’e laf ettirmezken şimdi en azılı Cemaat düşmanı kesilmesinden huylanmış ve bu kesimi tutarsız, liderlerini korumak için her türlü argümanı kullanabilecek tıynette, bireysel tutum alamayacak/alamayan insanlar olarak görmüş olabilirler. Yine kendilerini ısrarla AKP’ye çağıranların ve AKP’nin, Hrant Dink cinayeti davasındaki performansını en hafif tabirle “hayal kırıklığı” ve riyakarlık olarak tanımlamış olabilirler. Bunların hepsi olabilir ve kimi Ermeniler, kimi Azınlıklar AKP’yi sevmiyor olabilir. Ve elbette bütün bunların ötesinde Azınlıklar ve Ermeniler bu ülkede “eski devlet”in süt kardeşi yeni devletin Sünni merkezli siyasetinden de huylanıyor olabilirler. Ki buna herhalde epey hakları vardır. Hele ki burnumuzun dibinde 1915’in neredeyse bir tekrarı yaşanır ve bütün bu tabloda AKP’nin katkısı ayan beyan ortada duruyorken.

Bu manzara içinde kimi Ermenilerin AKP muhalifliğini sol kamuoyundan alkış almak için icra ettiklerini düşünmek ve söylemek, bana sorarsanız bir hıncın ürünü. Yazının başında da bahsettiğim gibi “Niçin AKP’yi sevmiyorlar?” kızgınlığı ve hıncının. Burada yapacağımız şey, temel ilkeleri saptamak: Her Ermeni ve her Azınlık AKP’den hazzetmek zorunda değil. Nedenlerini kabaca tarif etmeye çalıştım. Ama yok eğer siz bu konuda ısrarcı oluyorsanız başka bir açıdan özcülük yapıyor ve Ermenileri, Azınlıkları “AKP size iyilik yaptı. Bu iyiliği alın, oturun, sağa sola bulaşmayın ve sesinizi çıkarmayın” kafesine hapsetmek demektir. Bu, sadece Ermeniler ve Türkiye’deki azınlıklara değil dünyanın hiçbir yerinde bir azınlık üyesine teklif edilecek bir şey değil. Ve bunu yapmak demek bu ülkede yıllardır değişmeyen çoğunluk-azınlık dengesini, hiyerarşisini yeniden kurmak, yeniden üretmek demek. Üstelik bunu çok basit suçlamalar eşliğinde yaparak. Mesele şu: İktidar içinden konuşan bu ağız, Ermeniler ve Yahudiler için artık ikinci bir otorite ve ikinci bir “baskı” aygıtına dönüşmüş durumda. Üstelik en ağzı bozuğundan. Burada bence asıl hikaye, liberal olarak bilinen bir aydının bu hale düşmüş olması.
Not: Geçtiğimiz hafta sonu KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık Vatan gazetesinden Ruşen Çakır’ın sorularını yanıtlarken bir konu öne çıktı. Marjinaller meselesi. Bayık HDP’nin seçim performansını değerlendirirken partinin “Beyoğlu” marjinallerinden kurtulması gerektiğini söyledi.
Şu var: hatırlarsanız Gezi zamanı AKP de sokağa çıkanların önemli bir kısmını “marjinal” olarak değerlendirmişti. O vakitler bu kategorileştirmeye epey itiraz etmiştik. Ancak Bayık söyleyince maalesef öyle olmadı. Genişçe bir çevre “kim bunlar?” diye tahmin yürüttü. Öncelikle “marjinal”i tanımlamanın bir otorite ve “merkez” olmakla irtibatlı olduğunu söyleyelim. Ve bu “merkez”ci dilin siyasal Kürt hareketine pek yakışmadığını. Çok kısaca söyleyeceğim şu: HDP ezilen kesimler arasında bir ayrıma gitmeme ve tüm bu kesimleri kucaklama iddiasıyla yola çıktı. Ve bu yüzden bu derece destek gördü. Ve eğer HDP ya da siyasal Kürt hareketi şu ya da bu nedenle kendisine destek verenlerden birine bile “siz hele şöyle arkaya geçin biraz” derse, iddiasına kendi elleriyle en büyük darbeyi vurmuş olur. Neyse ki Sırrı Süreyya Önder’in son sözleri bu ihtimale pay bırakmayan nitelikte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder