Pazartesi

Rejimin çöküşü..

(agos, 27 aralık 2013)

Geçen haftaki yazının başlarında şöyle bir cümle kullanmıştım: “Bu, yaşanan iktidar mücadelesinin ne kadar şiddetli olduğunu gösterdiği kadar, şunu da gösteriyordu: 2007 sonrasında AKP ve cemaatin birlikte kurdukları ‘rejim’,  sanki yavaş yavaş çökmekteydi.”
Çöküş doğrusu beklenenden de hızlı gerçekleşiyor. AKP iktidarı cemaatin “operasyon”  hamlesi karşısında a) önce afalladı b) karşı hamleye geçerek 100’ü aşkın polis şefini görevden aldı, yargı etrafında kuşatma kurmaya çalıştı, kuvvetler ayrılığı ilkesini çöpe atacak kararnameler yayınladı c) sözcüleri ve medyasıyla cemaate savaşı şiddetlendirerek  psikolojik üstünlüğü ele geçirmeye çalıştı d) bir kabine revizyonunun kaçınılmazlığını dayatması üzerine çocukları zan altında olan 3 bakanın istifası istendi e) iki bakan (İçişleri Bakanı ve Ekonomi Bakanı) uslu uslu istifa ederken üçüncü bakan olan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar oyunu açık etti. Bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“ Rüşvet  ve yolsuzluk ifadelerinin bulunduğu bir operasyon sebebiyle istifa ediniz ve beni rahatlatacak deklarasyonu yayınlayınız' şeklinde tarafıma baskı yapılmasını kabul etmiyorum. Etmiyorum çünkü, soruşturma dosyasında var olan ve onaylanan imar planlarının büyük bir bölümü Sayın Başbakan’ın talimatıyla yapıldı. Bu minval üzere bakanlıktan ve milletvekilliğinden istifa ettiğimi açıklıyorum. Bu milleti ve vatanı rahatlatmak için sayın Başbakan'ın istifa etmesi gerektiğine inandığımı ifade ediyor, yüce milletime saygılar sunuyorum.”
Bayraktar’ın bu çıkışı yaptığı saatlerde AKP’nin artık hayli zor durumda olduğu genel bir kanaat haline gelmişti. Aynı saatlerde Başbakan Erdoğan kürsüye çıktı ve ülkenin istiklalinin tehlikede olduğunu öne süren bir konuşma yaptı. Konuşmaya elbette cemaate yönelik ağır suçlamalar, “devlet içinde devlet”  argümanları eşlik etti. Yine aynı saatlerde savcılık cephesinde yeni bir operasyon hazırlığı olduğu ancak Emniyet’in bu operasyona kolluk gücü vermemek için direndiği söylentileri dolaşmaktaydı. Bir gün önce istihbarat şubesinde görevli bir amirin ifade vermek için savcılığa gönderilmediği de gazetelere yansımıştı.
Yine aynı saatlerde Başbakan Erdoğan’ın yakın zamanda yeni kabineyi sunmak için cumhurbaşkanlığı köşküne çıkacağı haberleri yayıldı. Beklentiler kapsamlı bir kabine revizyonu yapılacağı yönünde. Ancak bu yazı yazılırken durum hala “beklenti” aşamasındaydı.
Manzara çok kabaca iki tarafın da bu süreçten büyük kayıplarla çıkacağı yönünde. AKP bundan sonraki seçimleri Erdoğan’ın belagati sayesinde kazansa bile artık iddiasını büyük ölçüde kaybetmiş olacak. Cemaate yönelik bilhassa devlet içinde yürütülecek operasyonun da bu yapıyı yok etmese bile büyük ölçüde kolunu kanadını kıracağını öngörebiliriz. Özetle her iki cephe de varlığını sürdürecek ancak meşruiyet ve iddialarında büyük kayıplar yaşanacaktır. Gidişat onu gösteriyor.
Bu toz duman arasında ileriyi görmek çok zor. AKP’nin elinde neredeyse tek tutamak olarak kalan, çözüm sürecidir. Bütün ağırlıklarını da oraya verdikleri anlaşılıyor, zira cemaatin bu sürece hiç de taraftar olmadığı –önceki örneklerle- biliniyor. Yani “biz gidersek süreç çöker” diyorlar, ki haksız olduklarını söyleyemeyiz. Öcalan’ın da “paralel devlet” açıklamalarıyla cemaatten muzdarip olduğu hepimiz biliyoruz. Siyasal Kürt hareketini de zorlayacak bir süreç olacağı açık.

Beri yandan cemaatin elinde de AKP eliyle yürütülen ve artık neredeyse sokaktaki herkesin bir şekilde haberdar olduğu, aylardır konuştuğu çürümüş bir rant sistemi var.
Özetle AKP’nin cemaat eliyle kurduğu bu rejim yine AKP ve cemaat eliyle çöküşe doğru hızla gitmekte. Tekrar edelim bu AKP’nin illa iktidarı kaybedeceği anlamına gelmiyor, ya da cemaatin kilit noktalardan temizleneceği. Ancak artık önümüzde yeni bir sayfa açıldığı muhakkak.
Bu toz duman içinde nerede durmalıyız? Elbette ki kritik bir soru. Toplumun yoksul ve iktidarla bütünleşmemiş kesimlerini tutamaksız, çaresiz bırakan, iktidar blokuna dahil olmayanlar için hayli sert bir hukuk/güvenlik sistemi oluşturan, yolsuzluk dosyalarıyla harmanlanmış ve yine yoksulları geleceksiz, umutsuz bırakan bir inşaat/rant sistemiyle ayaktan duran AKP ve devlet içinde çok önemli bir güç olduğunu artık herkesin bildiği bir cemaatin yanında durmamak elbette ki üçüncü bir yoldur. Bu üçüncü yolun ayağını yere basacağı zemini oluşturmak, büyütmek gibi bir görev bekliyor hepimizi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder