Pazartesi

Selek, Encü, Tosun... Ya da insan hakları karnemiz..


(agos, 14 aralık 2012)

-1 Ocak - 30 Eylül 2012 tarihleri arasında çıkan çatışmalarda, 185 asker, polis ve korucu, 224 PKK militanı ve 16 sivil olmak üzere 425 kişi yaşamını yitirmiştir.
-Kara mayınlarının patlaması sonucu 16 kişi yaşamını yitirirken, 37 kişi yaralanmıştır. Meskun mahalde patlatılan bombalar sonucunda 14 kişi yaşamını yitirmiş, 15'i güvenlik görevlisi, 91'i sivil olmak üzere 106 kişi yaralanmıştır.
-Yargısız infaz, dur ihtarı ve rastgele ateş açma sonucu 35 kişi yaşamını yitirmiştir. Aynı dönemde 19 faili meçhul cinayet işlenmiş, cezaevlerinde 13 ü Şanlıurfa Cezaevinde yanarak olmak üzere 69 kişi, gözaltı merkezlerinde ise 9 kişi şüpheli bir biçimde yaşamını yitirmiştir.
-TİHV'e yapılan işkence ve kötü muamele başvuru sayısı 506'dır. İHD'nin verilerine göre ise işkence gördüğünü belirten kişi sayısı 397'dir. Resmi kayıtlı mekânlar dışındaki yerlerde (sokakta, araçlarda, toplantı ve gösterilere müdahale sırasında) işkence ve kötü muamele uygulamalarının sıklığı artmaktadır.
-www.askerhaklari.com sitesinin verilerine göre 44 asker intihar ederken, siteye 62 işkence ve kötü muamele başvurusu yapılmıştır.
-Toplantı ve gösterilerdeki müdahaleler sonucu 4 kişi yaşamını yitirmiş, 555 kişi yaralanmıştır. Ayrıca bu tür müdahaleler sırasında 6.529 kişi gözaltına alınmış, 1.831 kişi tutuklanmıştır.
- 31 Mayıs 2012 itibariyle cezaevlerindeki mahpus sayısı 125.100'dür. Mahpusların 35.432 tutuklu, 89.668 hükmen tutuklu ve hükümlüdür.  Çocuk mahpusların sayısı 2.091'dir.
-İfade özgürlüğü kapsamında 301 kişi hakkında toplam 908 yıl 2 ay 8 gün hapis cezası verilmiştir. 1.088 kişinin ise yıl içinde yargılanması devam etmiştir.
-KCK operasyonlarında 2.194 kişi gözaltına alınırken 912 kişi tutuklanmıştır.
-İHD verilerine göre toplam 216 kadın öldürülmüş, 96 kadın yaralı olarak kurtulmuş ve 519 kadın şiddet, taciz ve tecavüze maruz kalmıştır.
-Nefret cinayetleri sonucu en az 8 trans, 1 gay birey yaşamını yitirmiştir.

Rakamlar Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV)  ile İHD’nin İnsan Hakları haftası dolayısıyla Kasım ayı başına kadarki insan hakları ihlallerini derledikleri bildiriden. Başta Güneydoğu coğrafyası olmak üzere tüm Türkiye'de çok sayıda insan hakkı ihlalinin yaşandığı bir yılı geride bırakıyoruz özetle. Tablo kendini gayet net anlatıyor. Ben rakamlardan oluşan bu tabloya biraz da sözle hayat vermeye çalışacağım.
Bu yazı yazıldığında Pınar Selek davası'nın yeniden görüşülmesine yaklaşıyorduk. Gazeteyi elinizi aldığınızda Selek hakkındaki duruşma sona ermiş olacak. Hiç kuşku yok son dönemin değil son 15 yılın ayıbıdır bu dava. Devletin Selek'ten ısrarla bir terörist yaratmak, bu yönde hiçbir delil olmamasına rağmen ısrarla onu mahkum etmek istemesi, hukukun temel kaidesinin bile ayaklar altına alınarak beraat eden sanığın tekrar tekrar yargılanmasıdır yaşanan. AKP iktidarında da bu gelenek bozulmadı. Hafta içinde Selek Cumhuriyet gazetesinden Türey Köse ve Habertürk'ten Elif Key'e röportajlar verdi. Bu röportajlardan birkaç cümle aktarmak isterim:
“Katliamla, insan ölümüyle, en karşı olduğum şeyle suçlanıyorum. Ben 1998’te 27 yaşındaydım, genç bir araştırmacıydım, genç bir arayışçıydım, birçok şey yapıyordum. Bu olay ailemizin ortasına bomba gibi düştü. Annemi kaybettik, kalbi dayanamadı. Bundan büyük bir acı yaşamadım hayatımda. Babam, bunca yıllık mücadele dolu hayatında en ağır yükü sırtlandı. Kızının davasını. Kızkardeşim, işini bıraktı, ikinci üniversiteyi okudu ve avukat oldu. Şimdi onların en önemli gündemi bu dava. Çünkü suçlama çok ağır. (...) Gramsci'nin güzel bir lafı var: 'Aklımın karamsarlığı, irademin iyimserliği' der. Hep onu tekrarlıyorum kendi kendime. Dayanmak, umudu korumak çok zor. Kendimi laboratuvarda deneye sokulmuş bir canlı gibi hissediyorum. Sürekli germe ve rahatlatma. Tam rahatladığınız anda bir daha şok. Hiçbir zaman tam olarak rahatlayamıyorsunuz böylece. Hep bir şey olacak hissi gölge gibi takip ediyor sizi."
Roboski katliamında ölenlerin yakınlarından Ferhat Encü yakın zamanda Avrupa Parlamentosu'nda bir konuşma yaptı. O konuşmadan birkaç satır:
“Bombalama bitiminde cenazeler ve yaralıların taşındığı esnada Şırnak sağlık ekipleri olay yerine gitmek isterken askerler tarafından engellenmişlerdir. Parçalanmış bedenleri kendi ellerimizle katliamdan sağ kurtulan katırların semerleri içine koyarak köye getirmeye çalıştık. Yaralıların çoğunun kan kaybından ve/veya donarak öldüğü katliam yerine giden bütün köylülerce bilinmektedir. Bombalamada ölen 34 kişiden 17’si 18 yaşından küçük çocuklardı. Bunun nasıl bir travmaya sebep olduğunu köye bir kere gelen herkes açıkça görebilir. Köylüler o günden sonra psikolojik olarak bunalıma girdiler. Bu bunalım hali yaklaşık bir yıldır devam etmektedir..”
Cumartesi Anneleri önceki  hafta 400. kez Galatasaray Meydanı'nda biraraya gelip yakınları hakkında bilgi talep ettiler, onları kaybedenlerin yargı önüne çıkarılmasını istediler. İlk eylemde 12 yaşında olan Fehmi Tosun'un kızı Besna Tosun, bir anlamda o meydanda büyüdü. Yaşadıklarını Bianet'ten Beyza Kural ile paylaştı. Birkaç cümle:
"Oraya başlarken insanlar evlatlarını istedi, kimse 'kemiklerimi istiyorum' diye gelmedi meydana. 'Evladımı, eşimi, kardeşimi sağ istiyorum' diye geldi. Öyle bir noktaya geldi ki insanlar, kemiklerimizi istiyoruz, bir mezarımız olsun diyor. Ben diyemiyorum onu. O da yetmez bana göre. Babamın kemiklerini alsam unutacak mıyım ben 18 yıl boyunca yaşadıklarımı. O sorumlular yargılanmadıkça babamın bir mezarı olması benim için çok büyük bir şey mi? Hiçbir zaman demedim babamın kemiklerini istiyorum diye. Benim gözümde dev gibi bir adamdı. Bir çuvalın içinde al sana kemikleri demek..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder