Pazartesi

Birlikte çürüyorlar

(agos, 17 ocak 2014)

Yaklaşık yedi yıldır her şeyi birlikte yaptılar. Birlikte yargıladılar, birlikte hapse attılar, hapse attıklarını birlikte suçlu ilan ettiler, “Durun, daha neler çıkacak, utanacaksınız” dediler. Birlikte dediler.
Birlikte yayımladılar. Hapse atılan, hakkında soruşturma açılan herkesle ilgili her bilgiyi birlikte yayımladılar. Hiçbir kural, kayıt tanımadılar. “Ya, anladık da, böyle bir gazetecilik biraz şey olmuyor mu?”diyenlere cevabı hemen ve birlikte yapıştırdılar.
Birlikte, sırt sırta püskürttüler. “Bu cemaatin bu kadar etkin olması normal midir?” diye soranları, birlikte ‘darbeci’ ilan ettiler. Sevmedikleri hakkında birlikte şaiya yaydılar, birlikte durduk yere soruşturma başlattılar. Şimdiki nedametlerini, suçlamalarını okurken bunu hep aklımızda tutalım.
Bunlar çok yazıldı çizildi; geçelim. Gelelim o meşum tarihe. 19 Ocak’a ve sonrasına. Yıllarca, tam yedi yıl birlikte korudular. Bir grup avukat, gazeteci, adalet arayıcısı, çaresizce o labirentte dolandı durdu, bir ipucu bulmak için. Her yere baktılar. Olmadık insanlarla görüştüler, sayfalarca belge incelediler, binlerce döküman arasından iğneyle kuyu kazdılar. Oysa o duvarın arkasında çok bilgi olduğu ayan beyan ortadaydı. İki cephede de bu cinayete ilişkin çok bilgi vardı, hatta bilginin ötesinde, işbirliğinden bile bahsedilebilirdi. Hangi kapağı kaldırsak altından ya şimdinin bir bakanı, ya valisi, ya da polis şefi çıkıyordu. O kapakların altından ombudsman bile çıktı.
Dolayısıyla, birlikte korudular. O duvarı birlikte ördüler. Tek bir bilgi sızmamasına dikkat ettiler. Sadece birbirlerini ve adamlarını korumadılar. ‘Eski devlet’i de korudular. Cinayetin eski devlete, Ergenekon’a giden izleri, yolları vardı. Doğru dürüst incelemediler. Sorulduğunda “Yargı bakıyor, karışmayız, bizim işimiz değil” dediler. Tetikçi ve arkadaşlarında bile bir örgüt keşfedemediler. O derece ‘ciddiyetle’ eğildiler yani işlerine.
İnsanlar yıllarca mahkeme kapılarında, salonlarında, sokaklarda, meydanlarda adalet talep etti. Her 19 Ocak’ta binlerce insan Agos’un önünde toplandı, “Gerçek katilleri yargılayın” dedi. Hele o gün. Tam yedi yıl önce yani. Onbinlerce insan nasıl da yürüdü. “Her siyasi cinayet ağırdır ama bu başka bir cinayet” diyorlardı sanki. “Bunu çözün” diyorlardı. Çünkü bu karanlıkla yaşanmayacağını iyi biliyorlardı.
Evet, bu karanlıkla yaşanmazdı. Bu ülkede biraz görmüş geçirmiş, herkes böyle bir cinayette devletin rolü olacağını gayet iyi biliyordu. Manzara açıktı. Devletle milliyetçi gençler bir olmuş, bir Ermeni’yi öldürmüştü işte. Artık bu karanlıkla yaşanmazdı.
Birlikte yaşadılar. Bu karanlıkla birlikte yaşadılar. Hem adamlarını korudular, hem ellerindeki bilgileri titizlikle sakladılar. Yıllarca.
Bilir misiniz, böyle olur. Suç ortaklığı çürütür. Adaletsizlik çürütür. Daha da geriye ve temele gidecek olursak, inkâr çürütür.

“Süreci yönetiyorum” dersiniz. “Hallediyorum” dersiniz. Soranlara “Araştırılıyor, sonuna kadar gidiliyor” dersiniz. Devletin bu işe bulaştığını biliyorsunuzdur elbette. Ama kendinize göre bir mazeretiniz vardır. “Ne yapalım yani, herkesi yargıya mı teslim edelim?” dersiniz. Ne yani, koca devlet yargılanacak değil ya.
Ama işte, yüzleşme böyle oluyor. Bu cinayete neden bu kadar insan bulaştı? Neden bu kadar insan bu işin bir köşesinden tuttu. Devlet neden böyle bir rahatlıkla bu işin içinde?
Cevapları hepimiz biliyoruz. Bu ülkede bir Ermeni’nin öldürülmesinin rutin ve devlet açısından cezasız bir işlem olduğunu aslında hepimiz biliyoruz. Bu yüzden herkes bu kadar işin içinde ve bu yüzden bir türlü yol alamıyoruz. Devletin iki büyük kanadı iktidar kavgasında ölümüne birbirine girdiğinde bile, işte bu yüzden yol alamıyoruz. Bu yüzden, her tür pespayeliğin ortalığa döküldüğü şu kavgada bile bu konuda tek bir bilgi sızmıyor.
Dolayısıyla, kendinizi tebrik edebilirsiniz. Bilgi sızmadı, kimsenin başına bir şey gelmedi, devlet yine ve her zamanki gibi perde arkasında kaldı. Fakat işte, bir yandan da, cinayetin üzerine oturunca böyle oluyor. O direnç, o kibir, o “Her şeyi hallediyoruz, bunu da kapatıyoruz” tavrı yavaş yavaş çürütüyor. Ağır ağır damlayan su gibi.
Birlikte korudular velhasıl. Ve şimdi birlikte çürüyorlar. Başka türlüsü mümkün müydü?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder