Cuma

Nükleer enerji ve piknik tüp...

(agos, 16 mart 2011)

Japonya’daki korkunç deprem sonrası, Tokyo ve çevresinde radyasyon seviyesi yükselmeye başladı. Santral civarındaki evlerde oturanlar için evden çıkmayın uyarısı yapıldı. Soru şu: depreme ve depremin nükleer santrallerde yol açabileceği tehlikelere karşı dünya üzerinde olabilecek en hazır ülke konumundaki Japonya nasıl bu hale düştü? Evet deprem 9,0 büyüklüğünde ve peşine gelen tsunami hayli vurucu. Ama sonuçta Japonlardan bahsediyoruz. Hayatları depremle ve bu depremlerden ders almakla geçti ve dürüstlükleriyle, planlı olmalarıyla biliniyorlar. Nasıl oldu bu?
Bu soruya yanıt aranıyor aranmasına ama dünyayı şimdiden korku sardı bile: Nükleer santraller.. Olup bitenlerin ardından bilhassa Avrupa’da nükleer santral konusu yeniden tartışılmaya başlandı, şüpheler yeniden daha yüksek sesle dile getirilir oldu. Almanya’da mesela bundan önceki Sosyal Demokrat-Yeşiller koalisyonu nükleer santralleri uzun vadede kapatmaya niyetlenmişti. SPD-Yeşiller hükümetinin kararıyla 1998′de nükleerden çıkış yasasını kabul eden Almanya o vakitler santrallerini  2021′de devre dışı bırakmayı öngörüyordu. Ancak Angela Merkel liderliğindeki koalisyon hükümeti, bu stratejiyi gevşetmeye başlamıştı. Ama bu tavırlarını sürdüremediler. Fukushima vakasından sonra Başbakan Merkel 1980’den önce faaliyete geçenmiş bulunan 7 nükleer santrali kapatma kararı aldı. Yani durum ciddi. Endişe duyan diğer ülke bize Mersin Akkuyu’da nükleer santral yapacak olan Rusya. Başbakan (yani, asıl başkan) Putin ülkedeki nükleer santrallerin kontrol edilmesi emrini verdi. Rusya'nın yeni nükleer santral inşa planları da gözden geçirilecek. Tekrar Avrupa’ya  dönelim. İsviçre güvenliğin ana öncelik olduğunu açıkladı ve nükleer santral planlarını askıya aldı. Halihazırda İsviçre'de 5 nükleer santral var.Son kararla üç yeni santralle ilgili onay süreci askıya alınmış oluyor. Avrupa Birliği de santrallerle ilgili olarak Salı günü olağanüstü toplandı. Zirveden santraller için bir “stres testi” uygulanması kararı çıktı.. Avrupa'da en fazla nükleer reaktöre sahip olan Fransa’da da konu gündemde, doğal olarak. 58 nükleer reaktöre sahip Fransa'da Yeşiller Partisi, nükleer enerjiden vazgeçilmesi için kampanya başlattı. Ancak Fransa Çevre Bakanı Nathalie Ksciusko-Morizet, ülkedeki santrallerin doğal afetlere karşı güvenli olduğunu söyledi. Avrupa’daki genel tabloya bakacak olursak: Almanya’da 17 nükleer santral üretimde. Fransa’da 58 santral var. İngiltere’de 19 santral var, bunlara ek olarak 10 santralin inşası planlanıyor. İsviçre’de 5 santral  var, az önce yazdığımız gibi yeni yapılması planan santrallerin inşası askıya alındı.
Gelelim bizim memlekete.. 4 santral yapmak istiyoruz. Mersin Akkuyu’da yapılacak olan için Rusya ile anlaştık bile. Santral Ecemiş fay hattının yakınında yer alacak. Anlaşmanın ihalesiz olması zaten başlıbaşına tartışma konusu. Devlet de santrale ortak oldu. Ve Rusya’dan fiyat düşürmesi için pazarlıklar yapıldı. Bir diğer santralin de Sinop’ta kurulması planlanıyor. Bunu için de Japonlarla görüşmeye geçilmiş durumda ve epey de ilerleme sağlanmıştı. Bundan sonra ne olacak bilinmez. E Japonya’da bu kadar kıyamet koptuktan sonra mesele bizim devletlilerimize de soruldu tabii. Enerji Bakanı Taner Yıldız “Japonya’daki santral 1. nesildi, yani eskiydi, biz 3. nesil santral yapacağız” dedi. Başbakan Erdoğan da nükleer santralden vazgeçmek niyetinde değil.  Şaşırtıcı bulmadım. AKP Hükümeti’nin, merkez sağ, rant dağıtıcı bir hükümetin tüm gereklerini yerine getirirken nükleer santral konusunda eksik kalmasını beklemek saflık olurdu. Ama yine de Başbakan’ın “tüpgaz da patlıyor, o zaman onu da evlere koymayalım” sözleri, nasıl diyelim, düşündürücü. Piknik tüp patlaması ile nükleer sızıntıyı eşdeğer gören bir Başbakanımız var, ne mutlu..
Neyse, siz, Batılı ülkelere de bakmayın. Şu panik dindikten sonra herkes yine nükleer santral inşasına geri dönecektir büyük ihtimalle. Çünkü kalkınmacı, kapitalist bir ülkenin nükleer santralden vazgeçmesi zor. Dünyada elektrik üretiminin yüzde 15’i nükleer santrallerden sağlanıyor., Avrupa’da bu oran yüzde 30 ve kıtada 144 nükleer santral var. Avrupa nüfusunun yüzde 71’i topraklarında kendi nükleer santralini bulunduran ülkelerde yaşıyor. Vazgeçmeleri zor dedik. Neden derseniz, birçok açıdan. Öncelikle dünyada nükleer santral lobisi çok güçlü ve merkez sağ/merkez sol/otoriter/meşruti herhangi bir hükümetin bu lobiye dayanması epey zor. Öte yandan idelojik olarak dünyanın genişçe bir kesimi yakın zamana kadar elektriksiz yaşanamayacağını düşünmekteydi. Ancak küresel ısınma açısından dünyanın duvara toslamasıyla bilhassa Batılı gelişkin ülkelerde kalkınmacı anlayışa karşı cılız da olsa önemli bir tepki oluştu. Daha basit yaşamaya çalışan bir kesim var. Bunda tabii son küresel krizin payının da olduğunu hesaba katmak lazım. Ancak Batılı ülkelerdeki bu sınırlı bilinçlenme, sorunu çözmeye yetmiyor. Çünkü gelişen ülkeler (Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Vietnam, İran, Türkiye) tüketim konusunda yılların açığını kapatmaya çalışıyor. Aslına bakarsanız zaten bu da küresel krizin bir sonucu. Krizden biraz önce başlayan gelişen ülkelerin atağa kalkması ve yatırımların/sıcak pararın bu ülkelere akması trendi krizle birlikte hızlandı. Bu eğilimin güçlenmesi bu ülkeleri hem global ekonomi, hem de global siyasette söz sahibi yaptı. Mesela G-7 yerine G-20 toplantılarının daha da önem kazanması bu sürecin bir sonucudur. Neyse ne diyorduk, gelişen ülkelerin hem genel kamuoyunda hem de yönetimlerinde oluşan “açığı kapatma” güdüsüyle müthiş bir tüketim/harcama iştahı var bu ülkelerde. Ve bu saydığım ülkeler hayli geniş bir nüfus barındırıyor. Yani bu ülkelerin bir tüketim atağına kalkması dünyayı hem gıda hem de enerji üretimi ve tüketimi açısından ciddi biçimde kritik bir noktaya sürükleyecek, bu açık. Ve bu ülkelere kalkıp da “Onlar tüketti ama siz tüketmeyin, maalesef tren kaçtı” demek de çok zor ve zaten bunu söyleyecek bir kişi ya da kurum da yok. Dolayısıyla bu ülkelerde yerleşik sol ve yeşil geleneği zorlu bir süreç bekliyor. Tabii bizi de.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder