Çarşamba

Kritik bir dönemeç daha

(agos , 21 temmuz 2011)

Çözüm değil, çözüm yolu da değil, çözüm yoluna giden yola yaklaşıyormuşuz gibi bir hava vardı bir hafta önce. BDP, AKP ile temaslara başlamıştı. Öcalan devlet/hükümetle yürütülen temasların olumlu yolda olduğunu bildirmiş, bir barış konseyi kurulacağını açıklamıştı. Yeni anayasadan bahsediyorduk... Ki, Silvan saldırısı oldu. Yine başa dönüyoruz. Ama aslında başa mı dönüyoruz, emin değilim. Evet, geriye gidiyoruz ama dosdoğru geriye değil (onun küçük de olsa ‘aynı yoldan tekrar gideriz’ diye bir güvencesi vardır); bu seferki biraz çapraz bir yer oluyor. Bu konuya döneceğim.
Neyle karşı karşıyayız? Yaygın kabul gören bir şablon var, kimi açıklamalar da bunu destekliyor: “AKP zaten Öcalan’la görüşüyordu, çok genel ve yüzeysel bir mutabakata da varmak üzereydi, hatta saldırı öncesi ve sonrasında AKP’ye yakın medyada Öcalan’ın özellikle kayırılması, selamlanması da bunun göstergeleriydi,  ancak devredışı kaldığını düşünen PKK hamle ihtiyacı hissetti” şeklinde bir şablon... Genel hatlarıyla kimsenin

Pazartesi

Futbolun egemenleri zorda...

(agos, 14 temmuz, 2011)
Futbolla uzaktan yakından ilgilenen herkes için “şok” sayılacak gelişmeleri özetleyerek başlamama gerek yok herhalde. Tablo basit: FB, Sivas, Eskişehir yöneticileri organize suç örgütü kurdukları, yönettikleri, şike yaptıkları gerekçesiyle  tutuklandı. Operasyonun  kapsamına Trabzon, BJK, bazı futbolcular ve eski Federasyon yöneticileri de girdi. Mevcut tablo itibariyle  FB:’yi BJK izliyor.
Operasyon büyük. Ve Devlet, yani Emniyet ve Ergenekon soruşturmasını başlatan savcılık eliyle yürütüldüğü için de iş hayli ciddi. Zaten en büyük tartışma konusu buradan çıkıyor. Operasyona AKP yanlısı medyanın verdiği destek, aynı Ergenekon soruşturmasında olduğu gibi birçok polis kaynaklı iddianın hemen gazetelere sızması, bu çok ciddi  iddiaların odağındaki bazı isimlerin ifade sonrası hiçbir şey olmamışcasına serbest kalması –ancak itibar kaybına uğraması- hızla soruşturmanın siyasi olabileceği tartışmasını gündeme getirdi. Operasyonun asıl hedefindeki FB camiasının gayriresmi sözcüleri bunun bir AKP operasyonu olduğunu, Hükümet’in Aziz Yıldırım’ı  devirip yerine kendine yakın bir isim getirmeyi hedeflediğini savunmakta. Manzaraya şöyle bir bakınca ve Gülen cematine/AKP’ye yakın yazarların, AKP’ye yakın tvlerin konuya balıklama dalışını görünce insanda bir “acaba mı?” sorusu uyanıyor elbet. Ancak meselenin bu kadar basit olmadığını düşünüyorum.

Egemen dediğimiz, kim ola ki?

(agos, 30 haziran 2011)
Mevcut durum itibariyle DTP’li/Bağımsız Hatip Dicle’nin milletvekililği düşürülmüş durumda, KCK davasından tutuklu olarak yargılanan 5 DTP’li/Bağımsız’a tahliye izni verilmedi, CHP listelerinden seçilen Ergenekon davası tutukluları Mustafa Balbay ve Mehmet Haberal’a da  tahliye izni verilmedi ve yine MHP listelerinden yine Ergenekon tutuklusu Engin Alan da tahliye olamadı. Bu krizi kimin çıkardığı, bu isimleri listeye koymanın doğru olup olmadığı uzunca bir tartışma konusu. Ama kesin olan şu: ortada bir temsiliyet krizi var.
Ve peşine gelen soru: bu kriz nasıl çözülür? BDP’lilerin ve Kürt siyasi hareketinin çektiği onca sıkıntı, aldatılmışlık, baskı, şiddet, gaz bombaları ortada dururken benim böyle bir çıkış yapmam yersiz kaçabilir ama şunu savunmaktan kendimi alamıyorum: Temel olarak, Meclis zemini terk etmemek gerekir. Hatta Süleyman Demirel gibi, mevcut siyaset erbabı gibi konuşmayı  bile göze alarak şunu söylüyorum: Meclis’i işletmek gerekir. Meclis konuşmalı. Zira Meclis konuşmazsa başkaları konuşuyor. Polis konuşuyor, yargıya yön verenler konuşuyor, darbeci yargıçlar konuşuyor, cemaat konuşuyor, her türlü hesabı olan konuşuyor. Bu dediğim şüphesi z genel çerçeve. Kısa vadede ise -çelişki gibi görünebilir ama- BDP’nin boykot kararını tabii ki de meşru buluyorum. Zira krizden çıkış için “egemenleri” adım atmaya zorlamak gerekiyor.  Bu “egemen” konusuna tekrar döneceğiz.