Perşembe

Kıbrıs, İşsizlik, Ortadoğu...

Siz hiç gazetelere “Ben komünist değilim” diye ilan vermek zorunda hissetiniz mi kendinizi? Ya da  “Ben Rum işbirlikçisi değilim” diye? 1950’lerin sonlarında 60’ların başlarında Kıbrıslı Türklerin epeyce bir kısmı bunu yapmak zorunda hissettiler kendilerini. Çünkü Rumlarla mücedele eden milliyetçi çevrelerin Kıbrıs Türk toplumu  üzerindeki baskısı dayanılmaz boyutlara varmıştı ve ortak bir cumhuriyetten söz edenler hemen komünist ya da işbirlikçi olarak damgalanıyordu. Küçük bir yer, nihayetinde Kıbrıs. Hele ki Türk cemaati. Bu baskıların yoğunlaşması üzerine çoğu insan fotoğraflı ilanlar vermekte bulmuş çareyi. Bakmış ki hakkındaki düşmanlık artıyor bir fotoğrafla “Ben komünist değilim”, “Ben Rum işbirlikçisi değilim” ilanları veriyorlarmış. Hatta ve hatta bir KıbrıslıTürk’ün, ilanı verdiği günün gecesinde öldürüldüğünden bahsedilir. İlan ertesi gün yayınlyansa belki canını kurtaracaktı. (1)Ama asıl mesele  toplum üzerinde böylesine bir baskı kuranların gaddarlığı.. Bu baskı ve Türk milliyetçilerin marifetlerini çeşitli vesilelerle hatırladık geçenlerde, o yüzden konuya buradan girdim. Başbakan Erdoğan’ın KKTC’deki ekonomik kesinti karşıtı gösteriler için “Besleme bunlar” deyivermesiyle başlayan kriz büyüyor, biliyorsunuz. KıbrıslıTürklerin direnişi ve Türkiye’de maalesef hakim olan “sayemizde yaşıyorsunuz” algısı, eski defterleri bir kez daha açmaya sevkediyor insanı ister istemez. Evet, KKTC ekonomisinde bir sorun olduğu açık. KKTC halkı ve yöneticilerinin de gelinen noktada payı vardır herhalde ama aslan payı herhalde “çözümsüzlük çözümdür” prensibini benimseyenlerde, çatışma ortamını tırmandırmak için kendi camisini bombalayanlarda, kendi vatandaşlarını, gazetecilerini öldürenlerde, “aldığımız toparak sonradan işimizi yarar, pazarlık payımızı artırır” diyerek tanklarını Güney’e doğru yürütenlerde. (Bu sonuncuyu Kenan Evren itiraf etmişti, hatırlarsanız)
Zaten bilenin bildiği bir vakaydı ama artık kulaklarını özel olarak tıkayanlar dışında herkes biliyor. Bayraklı camiinin yakılmasında Özel Harpçilerin rolü meselesi. Eski MGK Genel Sekreteri Sabri Yirmibeşoğlu’nin ismi Özal’ın ölümüyle ilgili iddialara/söylentilere karışınca gazeteciler sorular sormuştu Yirmibeşoğlu’na, geçtiğimiz haftalarda, hatırlayacaksınız. Aynı zamanda bir dönem Özel Harp örgütlenmelerinin de başında bulunan Yirmibeşoğlu ile Habertürk muhabiri arasında şu diyalog yaşandı:
-“Eğer bir yerde halkın galeyana gelmesini bir mukavemet hareketini göstermesini arzu ederseniz sizin saygın değerlerinize düşmanın, karşı tarafın bir şey yaptığını, küçültücü hareket yaptığını gösterirseniz, halkı galeyana getirirsiniz. Özel Harp'te bir kural vardır; halkın mukavemetini artırmak için düşman yapmış gibi bazı değerlere sabotaj yapılır. Bir cami yakılır. Kıbrıs'ta cami yaktık biz. Cami yakılır mesela”
-“Cami mi yaktınız?”
-“Mesela diyorum...”
Yirmibeşoğlu’nun “mesela” diyerek geçiştirdiği olay çok canlara mal olmuş bir hadisedir. Ve Kıbrıslı gazeteciler Ayhan Hikmet ile Ahmet Muzaffer Gürkan’ın canice öldürülmesi ile de bağlantılıdır. Bu iki gazeteci tam da insanların “Ben komünist değilim” diye ilan verdikleri günlerde cesurca bir yayıncılık yapıyorlar ve ülkedeki özel harpçilerin kışkırttığı galeyan havasına kapılmamaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla zaten mimlenmişlerdi. Tam da o günlerde, yani 1962’de Bayraktar camii bomabalandı ve yakıldı. İki gazeteci yayınladıkları Cumhuriyet gazetesinde olayın üzerine gittiler. Hatta bu olayın kimlerin gerçekleştireceğini açıklamaya taahhüt ettiler. İşte bu taahhütten hemen sonra Muzaffer Gürkan arabasında, Ayhan Hikmet de yatağında kurşunlanarak öldürüldü. Bu olay da Rumların üzerine yıkılmaya çalışıldı ama bu sefer kimse inanmadı. Şüpheler, ipuçları “Türk cemaatini” gösteriyordu. Olay hala aydınlanamamıştır ama konuya yakın olanlar için fail bellidir.
Bunları niye anlattım? KKTC halkına çemkirirken durup bir düşünmek için. Kıbrıs meselemizin “iktidarlar boyunca” bize anlatıldığı gibi cereyan etmediğini bir kez daha vurgulamak için. Ve tabii AKP’nin de bu cins kritik meselelerde her seferinde resmi milliyetçi görüşünün rahat ve sıcak kollarına atıldığına dikkat  çekmek için.
Peki KKTC’de ne oluyor? Olan biteni Tunus’la başlayan Mısır ile devam eden Arap uyanışına bağlamak mümkün mü? Doğrusu güçlü bir bağlantı kurmak zor. Ama genel bir “gençler” uyanışından söz etmek mümkün. Dolayısıyla de KKTC’deki ekonomik dengelere bir göz atalım. 2010 yılında Türkiye’den Ada’ya giden kaynak 896 milyon tl civarında. Bunun 450 milyon tl’sinin bütçe açığına gittiği tahmin ediliyor. (Kaynak: Binanet, “Kuzey Kıbrıslılar neden sokaklarda?” 10 Şubat 2011)Türkiye’den Ada’ya yoğunlaşan göç KKTC dengelerinin kaldırabileceğinin üzerine çıkmaya başladı. Bildiğiniz gibi bu göç savaş sonrası dönemde bilhassa özendirilmişti. İşsizlik oranı yüzde 10 civarlarında ve en önemlisi genç nüfus arasında işsizlik yüzde 30’ları buluyor. Bu tablo tabii ki tek başına KKTC’deki hareketliliğin nedeni değil. Asıl olarak Türkiye’nin KKTC bütçesine uyguladığı kesinti ve siyasi baskı fitili ateşlemiş gibi görünüyor. Fakat genç nüfus oranı ve bu genç nüfus içindeki işsizliğin genç kesimi uyandırdığını söylemek de yanlış olmaz. Tam da konuya denk düşecek bir biçimde The Guardian gazetesi Ortadoğu’daki halk hareketlerinden esinlenerek bölgede genç nüfustaki işsizlik oranlarını bir harita üzerinde yayınladı. Kısaca göz atmak faydalı olabilir. Mesela Cezayir. Genç nüfusun (gençten 30 yaş altını anlayalım) genel nüfusa oranı % 57..Gençlerdeki işsizlik oranı ise hayli yüksek: % 45,6..Fas’ta genç nüfusun genel nüfusa oranı % 56. Gençler arasındaki işsizlik oranı Cezayir kadar olmasa da yüksek: % 21,9..Libya’da da durum kritik. Genç nüfusun genel nüfusa oranı % 60. Genç işsiz oranı %27,4..Mısır’a da bakalım: Genç nüfusun genel nüfusa oranı % 61..Gençler arasındaki işsizlik oranı %21,7..Suriye: Genç nüfusun genel nüfusa oranı % 66. Genç nüfustaki işsizlik oranı %16,5. Suriye genç nüfusu bir şekilde çalıştırıyor gibi görünüyor. Haydi bir de Suudi Arabistan’a bakalım madem. Genç nüfusun genel nüfusa oranı % 61..Gençler arasındaki işsizilik % 16,3.. Özetle bu sayılan ülkeler hayli geniş bir genç nüfus barındırıyor, ancak bu genç nüfusu -bir şekilde- çalıştırmayı başarabilenler Suriye ile Suudi Arabistan. Cezayir ve Libya ise patlamaya hazır bomba gibi duruyor. Herhangi bir şey ima etmeden Türkiye’yi de sayalım, madem bu kadar ülke saydık. TÜİK’e göre ülkemizde  nüfusun yüzde 50’si  29 yaşının altında. Gençler arasında işsizlik (2010 kasım itibariyle) kentlerde %23, kırda %14. Ortalamayı alırsak  % 20,8.

(1)Hikmet Afif Mapolar, Kıbrıs Güncesi, Cilt 2

(agos, 18 Şubat, 2011)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder