Çarşamba

Müzakere sürecinde neredeyiz?


(agos, 15 şubat 2013)

Malum, Hükümet MİT kanalıyla Kürt sorununu (ki Hükümet’e göre böyle bir sorun yoktur) çözmek için harekete geçti ve Abdullah Öcalan ile (ki Öcalan denemiyor, “İmralı” deniyor, “Öcalan diye biri yoktur” aşamasına gelmemiz de an meselesi) temaslar yürütülüyor. Buna kısaca “müzakere süreci” diyoruz. Silahların susmasını ve Kürt sorununun adil bir biçimde çözülmesini bekleyen herkes süreçten ihtiyatlı olmak kaydıyla, umutlu. Hükümet’in hesabı her ne olursa olsun, bu aşamaya gelinmesi de bir kazanç. Evet sürecin çok sayıda çapağı, pürüzü var, rota iyi belirlenmiş değil vs, bunlara yeterince değindiğimi düşünüyorum geçtiğimiz haftalarda. (Bkz: Müzakereleri bekleyen güçlükler/ http://www.agos.com.tr/makale.php?seo=muzakereleri-bekleyen-guclukler&detay=367) Tekrar bu konulara girmeyeceğim. Süreçten bazı kesitleri, enstantaneleri paylaşacağım.
Solin’in annesine kavuşması için büyük çaba gösterildi geçtiğimiz hafta. Solin ve ağabeyi, ciddi sağlık sorunları yaşayan iki kardeş.  Solin 5, ağabeyi Mirhat 9 yaşında. Anneleri Hanım Onur, eski Cizre Belediye Başkan Yardımcısı. KCK operasyonlarında gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. 18 aydır cezaevindeydi. Ancak çocukların hastalığı dikkate alınarak, belli ki Hükümet’in de dahliyle serbest bırakıldı. Ama hikaye böyle bitmedi. Hanım Onur çocuklarına kavuştuğu gece, polis baskınına uğradı. Hanım Onur’un dediğine göre polisler bu gece baskınında evde silah aramışlar, bulamayıp gitmişler. Arama sırasında annelerine birkaç saat önce kavuşan çocukların epey korktuğunu tahmin etmek zor değil. Böyle işte bu devlet. Belli ki zorla yapmış bu iyiliği ve içine sindirememiş. Hiç olmazsa ilk gece gideyim de rahat huzur vermeyeyim diye düşünmüş. Devlet ve Kürtler denkleminin bir yerlerinde, sistem hala böyle işliyor, bir kez daha gördük.
Bir diğer enstantane Diyarbakır’dan. Öcalan’ın 15 Şubat’ta yakalanmasının yıldönümü nedeniyle gösteriler düzenlendi geçtiğimiz pazar Diyarbakır’da. Gösteriler sırasında bir gencin hayatını kaybetiğini öğrendik. Devletin resmi ajansı ve büyük gazetelerin internet sitelerinden gelen ilk açıklama 19 yaşındaki Şahin Öner isimli gencin el yapımı bir bombayı polislere atarken, bombanın infilak etmesi sonucu öldüğü şeklindeydi. Ancak daha sonra öğrendik ki  Şahin Öner’in bir polis panzeri altında kalarak can verdiğini gören tanıklar var ve Öner’in cesedi hiç de elinde bomba patlamış gibi görünmüyor. Resmi makamların bir karartmasından bahsetmek mümkün. Eğer Öner’in polis panzeri altında kalarak öldüğü kesinleşirse (ki, ön otopsi raporu da ölümün bomba patlaması sonucu gerçekleşmediğini gösteriyor) devletin bu konuda yeni bir marifetine daha tanık olacağız.

Üçüncü enstantane ile devam edelim. Bu kez olumlu bir gelişme. 4. Yargı paketi ile ilgili hazırlıklar tamamlandı. Paket Başbakan Erdoğan tarafından da onaylandı. Paketin yasalaşmasıyla birlikte çok sayıda KCK tutuklusunun tahliyesi bekleniyor. Yeni paketle terör örgütünün propagandasını düzenleyen TCY 220. maddede önemli değişikliklere gidiliyor. Propagandanın tanımı değişiyor ve “örgüt suçu olması için cebir, şiddet ve tehdit içeren yöntemlerle överek teşvik etme” kriteri getiriliyor. Keza “Sayın Öcalan” demek de artık suç sayılmıyor. Böylece çok sayıda KCK’lının tahliyesinin yanısıra bazı BDP’liler hakkındaki dokunulmazlık dosyalarının da kalkması bekleniyor. Bu gelişme bize şunu gösteriyor. Terör dediğimiz, çok büyük oranda “iktidar”, “otorite” tarafından belirlenen, kaygan bir kavramdır. Mevcut siyasi denkleme, iktidarın hesaplarına göre terörün tanımı genişler, ya da daralır. Şimdilerde tanımın daraldığı bir siyasi denklemdeyiz. Dolayısıyla şimdiye kadarki ve bundan sonraki “teröre destek” ya da “terörist” suçlamalarına da bu gözle bakmakta fayda var.  
Tam da burada, Erdoğan’ın Öcalan ile  görüşecek BDP heyetinde “PKK’lılarla kucaklaşanlar yer alamaz” diye  diretmesi, ilginç oldu. Bu diretme yüzünden görüşmeler 1 aydır kesintiye uğramış durumda. Bu yazının yazıldığı gün itibariyle BDP’nin konuya olumlu yaklaşmasıyla bir ara formül  bulunmuş gibiydi. Ancak iktidarın hala “devlet”çilik oynamak istemesi, bir kenara not edildi.
Manzaraya topluca bakacak olursak. Klasik refleksler ile çözüm çabalarının içiçe geçtiği, bir sarmal haline geldiği bir dönemden geçiyoruz. Sarmalın özelliklerinden biri de şudur: her şey dümdüz,  tek bir doğrultuda gitmez. Olumlu bir gidişatta olumsuz, ters gelişmeler de yolumuzun üzerinde olur. Ya da tersi. Yıllara yayılmış bir çatışma sürecinden bahsediyoruz. Tam da bu yüzden bilhassa Hükümet’e epey görev düşüyor. Öncelikle müzakere sürecini bir satranç oyunu havasından ve devlet projesi görünümünden kurtarmasında fayda var. Yapılan, ülkedeki ikinci büyük etnik grubun, kendini eşit hissedeceği bir idari, toplumsal, kültürel iklim yaratmaktır. İlk önce bunu akılda tutmakta fayda var. Eğer dert buysa.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder